Söz, Nişan, Düğün EVLİLİK ÖNCESİ HAZIRLIK 1)Kız görücülük 2)Kız istemenin adabı 3)Söz kesmek 4)Nişan 5)Nişan yapılırken dikkat edilecek hususlar 6)Çeyiz 7)Nikâh 8)Mehir 9)Düğün 10)Tarihte düğün 11)İslâmda düğün 12)Davetlere katılmak 13)Kına gecesi ve eğlenti yapmak 14)Gelin getirmenin adabı 15)Evliliğin ilk gecesi (Zifaf) 16)Güveyin zifaf gecesindeki görevleri 17)Kayınvalideye düşen görevler Peygamberimiz (S.A.S) buyuruyor ki: «Ümmetinim kadınlarının en hayırlısı yüzleri en güzel ve mehirleri en az olanlarıdır.» - Binbir hadis - «Düğün yap, bir koyunla da olsa ziyafet ver.» -Buhari -
İslam’da Evlilik ve Aile Hayatı - Abdullah Aydın (DÖRDÜNCÜ BÖLÜM)
-
aysyzgije
12 years ago
- KIZ İSTEMENİN ADABI
Bekar bir müslüman kendisine uygun olduğuna inandığı herhangi bir kızı ve dul kadını Allah'ın emrine ve Resûlullah (S.A.V.)'in sünnetine uygun olarak velilerinden isteyebilir. Kızın velileri şâyet kızlarını vermeyi uygun görüyorlarsa oğlan tarafından gerekli araştırmayı yapmak üzere belirli bir zaman isterler. Bu zaman zarfında oğlan hakkında gerekli araştırmayı yapar ve verip vermeyeceklerini karara bağlarlar. Ayrıca akrabalarına danışmayı ve istihare etmeyi de ihmal etmezler. Alınacak kimse eğer kız ise anne babasına, dul ise kendilerine müracaat ederek fikrini alırlar. Dul kadınların bizzat kendisiyle konuşup karara varmak daha uygun olur. Kıza da bu evliliğe taraftar olup olmadığı sorulur. Kız bizzat kabul ettiğini söylüyor veya sükût ediyorsa mesele tamamdır. Zira sükût ikrar yani kabul etmek demektir.
Peygamberimiz (S.A.S) buyuruyor ki:
«Dul kadının izni alınmaksızın başkasıyla nikâhlanamaz. Bâkire kızda izni alınmadan başkasına nikâhlanamaz.» Ashâb sordular ki:
- Ey Allah'ın Resûlü, bakire kızdan nasıl izin alınır?
Resûlullah buyurdu ki:
«Onun izni sükût etmesidir.» (1)
Hansa binti Hizâm rivâyet ediyor ki:
Hansa'nın babası olan Halid kızına sormadan onu birine nikâhladı. Hansa dul bir kadın olduğu için rızasının alınması gerekliydi. Bu evliliği beğenmeyen Hansa, Resûlullah'a giderek:
- Babam beni adamın birine nikâhlamış, başkasıyla evlensem benim için daha iyi olur, diyerek şikâyette bulundu.
Resûlullah bunun üzerine o nikâhı iptal etti.(2)
Kız tarafı, oğlan tarafından istedikleri zaman zarfında lazım gelen her türlü araştırma ve soruşturmayı yapıp akrabalarla istişarede, bulunur ve verip vermiyecekleri hususunda kesin karara varırlar.
Eğer vermiyeceklerse:
- Kusura bakmayın kızımız daha küçük, kısmetinizi başka yerde arayın, gibi nazik ifadelerle vermiyeceklerini kesin olarak ifade etmelidirler. Onlara yumuşak davranıp tekrar tekrar gelmelerine meydan verip boşu boşuna onlara vakit kaybettirilmemelidir. Kız istemeye gelen taraf şâyet kız tarafının istemediği bir kimse ise onlara karşı kızgın, kibirli ve mağrur bir tavır takınıp ne İslâma ve ne de insanlığa yakışmayan davranışlar içine girmemelidir. Karşı tarafın kalbini kırmadan, gâyet nazik bir eda ile karşılık vererek cevabı vermeli ve evinden böylece uğurlamalıdır. Kızı isteyen taraf, yani oğlan tarafı, kız tarafının verdiği kesin cevabı aldıktan sonra kız tarafına kırılıp darılmadan:
- Demek ki; Nasip değilmiş, bunda da bir hayır vardır, deyip tekrar tekrar rahatsız etmemelidirler. Zora koşmaya kalkmamalı ve nasiplerini başkasında aramaya kalkmalıdırlar. Kızın ve velisinin rızası olmadan zorla almaya kalkmak veya kaçırmak ne insanlığa ve ne de Müslümanlığa yakışır. Hele kızı kaçırmak ve ırzına tecavüz etmek hem ahlâksızlık ve hem de büyük günah olduğu gibi barbarlıktan başka bir şeyde değildir.
Oğlan tarafı da olsa, kız tarafı da olsa bir diğeri hakkında araştırma yaparlarken sâdece bir yere sormakla yetinmemelidirler. Çünkü sordukları kimse onun düşmanı olabileceği gibi kızı kendine veya çocuğuna almaya da niyetli olabilir. Hatta kendisini çekemeyen biri de olabilir. Bu durumda kızı almaktan vazgeçirmek için kendisine sorulan kimse yalan da konuşabilir ve iyiye kötü, kötüye de iyidir diyebilir.
Bir kıza talip olunacağı zaman ilk araştırılacak şey o kıza başka talipli bir kimsenin olup olmadığıdır. Eğer kıza daha önce talip olan biri varsa, o aradan çıkıncaya kadar beklemeli ve kız tarafı kızlarını kesin olarak kendilerine vermiyeceklerini bildirdikten sonra talib olmalıdırlar.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) :
«Bir kimse mü'min kardeşinin üstüne varıp da aynı kızı istemesin. Ancak birincisi
vazgeçmiş veya ona izin vermişse ona bir diyecek yoktur.» (1) buyurur.
Bu arada boşanmış veya kocası ölmüş olup da henüz daha iddet bekleyen kadına da
açıktan evlenme teklif inde bulunmak doğru değildir.
(1) S. Nesâî, c: 6. s: 85 .
(2) Buhari, K. Nikâh, bab: 49. c: 6 s: 135
(1) Müslim, c: 2, s: 1029.
-
aysyzgije
12 years ago
- SÖZ KESMEK
Oğlan ve kız tarafı birbirleri hakkında gerekli araştırmayı ve soruşturmayı yaptıktan sonra uygun görürlerse karşılıklı olarak bu işin olacağına dair kesin olarak söz verirler. Eğer nişan merasimi yapılacaksa derhal hazırlıklara başlarlar. Özellikle oğlan tarafı bu hususta çok dikkatli davranarak işi fazla uzatmamak ve zamanında düğünü yapmalıdırlar. Düğünün çabuk olmasında hayır vardır. Zira zaman ne kadar uzarsa araya o kadar çok meşgaleler girer ki bu da her iki tarafın zararına olur. Oğlan tarafı da olsa, kız tarafı da olsa, sözün kesildiği andan itibaren çok ince düşünmeli ve söz ve hareketlerinde samimi ve doğru olmalı, asla yalan konuşmamalıdırlar. Biri diğerine karşı daima kalbi ve sözleri birbirine uygun samimi, güvenilir olmalı, iki yüzlülükten, gösterişten ve içten pazarlık etmekten son derece kaçınmalıdır, iki taraf ta verdikleri sözleri yerine getirmeli ve önemli mazeret olmadan verdikleri sözlerden caymamalıdırlar. Aralarına giren ve aralarını bozmaya çalışan bir münafığın sözlerine kulak asmamalı ve peşin hükme varıp birbirleri hakkında kötü zanda bulunmamalıdırlar. Oğlan tarafı kıza yapacağı çeyizlerde aşırı ümitler vermemeli ve söz verdiklerini de yerine getirmelidir. Şunları şunları yapacağım deyip de başkasından aldığı emanetleri götürmeye kalkmamalıdır. Toplumda ailelerin geçimsizliklerinin önemli sebeplerinden biri de budur. Çünkü yalan söylemek ve vaadinde durmamak münafıklığın alametlerindendir. Bunları işleyen kimselerin saâdetten yana nasipsiz kalmalarından daha tabiî ne olabilir?
Bunun içindir ki oğlan tarafı karşı tarafla konuşurken her şeyi olduğu gibi açığa vurmalı ve kaldıramayacağı yükün altına girmemelidir. Cemiyetimizde ne yazık ki bu gibi verdikleri sözde durmayan ve her an için karar değiştiren kimseler pek çoktur. Bunlar biriyle sözleşir, nişanlanır, türlü masraflara girilir sonra da yan gitti çamura battı gibi sudan mazeretlerle nişan bozulur ve başka biriyle nişan yapılır. Bu gibi insanların kendilerinin zarar görmeleri bir yana başka birçok kimselerin de zarara uğramasına sebep olurlar.
-
YaSwami
12 years ago
- heý ýabanjy, ne türkeçe aňlamdym, ýöňe uwladym, türkmençe ýazsaň hoşal yapjakdyk, Allah-allah, ýa terjumahal soňyrak yapjaksynyzmy, hany onda teşşekkur edemiz
-
aysyzgije
12 years ago
- NİŞAN
Kendilerine uygun ve denk bir kıza talib olan bir müslümanın bu talebini kız tarafı da kabul ederse aralarında söz kesilir ve nişan için belirli bir gün tayin edilir. O gün de gerek oğlan ve gerekse kız tarafı bütün akraba ve dostlarını bu toplantıya davet ederler. Oğlan tarafı ve kız tarafı fazla lüks ve gösterişe kaçmadan kendilerine göre bir hazırlık yapar ve karşılıklı olarak birbirlerinin evlerine giderler. Burada her iki tarafın akrabaları birbirlerini görür ve hoş geldin diyerek evlerine alırlar.
Tertiplenen bu toplantılarda Kur'an okunur dua yapılır, çaylar içilir. Duanın peşinden her iki taraf tebrik edilir. Damat olacak kimseye toplananların en sayılır kişisi veya duayı yapan hoca, nişan yüzüğünü takar ve onlara saâdetler temennisinde bulunur. Kadınlar içinde de gelin adayına en yakın olan biri yüzüğünü gelinin parmağına takarak o da saâdetler temennisinde bulunur.
Nişan Yapılırken Dikkat Edilecek Hususlar:
Kadın ve erkeklerin birbirlerine karışmamaları için çok dikkatli olmalı, dinî ve ahlâkî âdetlere uymalı ve her türlü hurafelerden kaçınmalıdır.
Hz, Ali'nin Hz. Fatma île Nişanlanması:
Resûlullah (S.A.V. ) , Hz. Ali ile Hz. Fâtıma'nın nişanında Hz. Bilâl'i çağırarak:
- Ey Bilâl, şu parayı alıp çarşıya çık. Biraz gül yağı al. Arta kalan ile de bal al. Aldığın balı mescidin bir köşesinde temiz bir kabın içine koyun ve ezin. Bal şerbeti yapın. Nikahın kıyılmasından sonra içelim. Ensar ve Muhacirden mevcut olanları mescide davet et ve Ali ile Fâtıma'nın nikâhlarının kıyılacağını millete duyur, buyurdu.
Hz. Bilâl de Resûlullah'ın söylediklerini aynen yaptı. Bütün Ashâb mescide geldi ve mescidin içi dışı tıklım tıklım doldu. Resûlullah (S.A.V.) da, ashabına kızı Fâtıma'yı Ali ile mevcut sünnet ve gereken fariza üzerine dört yüz miskal gümüş mihrle evlendirdiğini beyan etti. Ve söz kesme merasimini evlileri tebrik etmekle ve hayırlı zürriyet yetiştirmeleri için duada bulunmakla erdirdi. Merasim sonunda da davetlilere hurma ve bal şerbeti ikram etti.
Böylece basit bir surette Hz. Peygamberin kızı Fâtımatü'z-Zehra'nın Ali ile nişanları yapıldı. Ve İslâmiyetin dolgun ve uzun tarihinin şahit olduğu ve önemli sıhriyetinin
akti yapıldı. Hicretin birinci yılının Recep ayında nikâh akdi yapıldı, îkinci yılının Muharrem ayında Hz. Ali gelin için hususi bir ev tuttu. Abdülmuttalib'in evlâtları şimdiye kadar hiçbir düğünlerini böyle içten ve sevinçle kutlamamışlardı. Hz. Muhammed'in ve Ali'nin amcaları Hamza iki koyun kesmiş, Medine halkına yemek ziyafeti vermişti. Düğün töreni bitince, davetliler evlilerin yakınlarını tebrik ederek ayrıldılar.
-
aysyzgije
12 years ago
- ÇEYİZ HAZIRLAMAK
Her anne ve baba kendi durumlarına ve o çevredeki âdetlere göre fazla lüks ve gösterişe kapılmaksızın ve lüzumsuz şeyleri alarak ağır borçlara girmeksizin gelin olacak kızlarına çeyiz hazırlamaktadırlar. Bu hem İslâmın yüce emirlerinden ve hem de Ashâb'ın üstün âdetlerindendir.
Resûlullah'ın (S.A.V.) kızı Hz. Fâtıma'yı evlendireceği zaman Hz. Ebû Bekir'i çağırarak:
- Ey Ebû Bekir şunu (para) al da çarşıya çık. Fâtıma'ya çeyiz için neler gerekiyorsa hepsini al. Aldıklarını taşımakta sana yardımcı olmaları için Bilâl ile Selmânî (Selmân-ı Farisî) da yanına al, buyurdu. Çarşıya giden Hz. Ebû Bekir bir tane sedir, bir tane yün yatak, içi hurma lifleriyle dolu olan bir yastık, bir tane battaniye, bir tane kilim, bir maşrapa, bir takım çamaşır ve elbiselerle ufak tefek birşeyler aldı.
Hz. Fâtıma'nın Çehizi şunlardı:
Hurma lifiyle doldurulmuş bir yastık ve bir minder. Ketenden yapılan bir yatak. Yünden bir perde. Bir tane Âbâ (Haydel). Bir gömlek. Bir kilim. Bir tane desti. Bir maşrapa. Ve bir deve.
Hz. Ebû Bekir'in çarşıdan aldıklarını gören Resûlullah'ın gözleri yaşardı ve şöyle buyurdu.
- Ya Rab senin hoşlanmadığın israftan sakınan kimselere bu eşyaları hayırlı ve mübarek eyle.
Hz. Fâtıma bütün hayatı boyunca bu eşyaları kullanmıştır. Zamanımızda maalesef birçok müslümanlar kız çocukları için daha küçük yaşlarda çeyiz hazırlamaya başlıyorlar. Bunu yaparken de zamanın gereğidir diyerek israfa kaçıyor, ağır yüklerin altına giriyorlar. Bugün müslümanlar gösteriş ve israf bakımından birbirleriyle yarışır hale geldiler. Fakirlere akrabalara, komşulara ve memleket menfaatine bir az olsun fedakarlıkta bulunmazlarken çocuklarının çeyizleri için âdeta seferber olurlar.
Hazırladıkları çeyizlerde altın bilezikten tutunda lüks mobilyalar, ender halılar, dolapları dolduracak kadar çamaşırlar, ipek elbiseler ve daha başka neler yok ki. İki günlük dünya hayatı için ellerinden gelen bütün gayretleri göstermekten kaçınmazlar da, evlatlarının hem dünya ve hem de ahiretlerini ilgilendiren manevî yönlerine hiç önem vermezler. İslâm ahlâkını, İslâm dinini öğretmez ve âdeta çocuklarını manen kör olarak yetiştirirler.
Ulu Allah buyuruyor ki:
«Dünya hayatı bir oyundan ve oyalanmadan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise sakınanlara (Allah'ı sevenlere elbette daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?»
(En'am sûresi, âyet: 32)
Yukarda adı geçen süs ve ziynetler müslüman kadınlara haram değil bilakis mubahtır. Fakat bunun şartları vardır, israfa dalmamak, fakirlere karşı kibirlenmemek ve şükrünü eda etmek bunların başında gelir.
-
aysyzgije
12 years ago
- NİKÂH
Nikâh nedir?
Nikâh; fıkıh ilminde yapılan bir antlaşma demektir. Yani şart ve usullerine uygun olarak kadın ile erkeğin bir aile kurmak gayesiyle karşılıklı olarak icab ve kabul ile (yani, vardım, aldım demek suretiyle) hayatlarını birleştirmeleridir. Aralarında bu çeşit bir antlaşma yapılan kadının kadınlığından erkeğin faydalanması helal olmuş olur.
Nikâhın gayesi;
«Bunlardan başkalarını (zinadan kaçınıp günah işlememeniz için) arayıp istemeniz size helal kılınmıştır. Bir kadınla evlenip onunla yaşadığınız takdirde mehirlerini kararlaştırılan şekilde ödeyin. Bu üzerinize farzdır. Mehrin miktarını belli ettikten sonra gönül rızasıyla başka bir şekilde uyuşmanız suç değildir. Şüphesiz ki, Allah her şeyi en iyi bilendir ve hikmet sahibidir.»
(Nisâ Sûresi, âyet: 24)
Bu âyetten anlaşılacağı üzere kadınların erkeklere helal kılınmasının (nikâhın) esas gayesi nefsi harama düşmeden en güzel şekilde tatmin edilmesi ve insanlığın soyunun devamını sağlamaktır. Yoksa sâdece şehevi istekleri tatmin etmek veya kadına malik olmak gayesiyle olan nikâh caiz olmaz. Şehvet üzerine tesis edilen bir evlilik tıpkı denizde kurulan binaya benzer ki, İslâm hukukuna göre cinsî zevkleri tatmin gayesiyle yapılan evlilik kazaen yani evlilik elması bakımından caiz ise de, dinî bakımdan bozuktur ve böyle bir evlilik asla uzun ömürlü olamaz.
Bu gibi şehevî hislerini tatmin için yapılan nikâhta bu husus açıkça konuşulur, şart koşulur ve sonra nikâh akdinin bozulacağı bildirilirse kazaen de diyaneten de bu nikâh bozuktur. Bu tip bir nikâhla münâsebette bulunmakla zina arasında herhangi bir fark yoktur.
Peygamberimiz (S.A.S) buyuruyor ki:
«Şehvetini tatmin etmek gayesiyle evlenen ve mehrini vermeyen kimse zinacı bir günahkar olarak ölür.»
«Allah çabuk çabuk kadın boşayan hafif erkeklerle, sık sık koca değiştiren aşifte kadınlara lânet etsin.»
Nikâhın Şartları:
1 - Kadın ve erkekte evlenmeye mani olacak herhangi bir dini engel bulunmamalıdır.
2 - Her ikisi birbirinin icab ve kabulünü (yani vardım-aldım şeklindeki akdini) duyacak şekilde olmalıdır.
3 - Hür ve müslüman iki erkek şahit veya bir müslüman erkekle, iki müslüman kadın şahid olarak bulunmalıdır. Şahitlerin her iki tarafın ailelerinden olmaları caizdir. Ancak Allah'ı, Resûlünü veya melekleri şahit tutmak suretiyle kıyılan nikâh sahih olmaz.
Nikâhda Vekillik:
Damat ve gelinin nikâhı kendilerinin hazırda bulunması ve şahitlerin şahâdetiyle kıyılabileceği gibi vekillerin ve şahitlerin hazır olması suretiyle kıyılabilir. Gelin veya damattan birinin kendisinin bulunması diğerinin de vekilinin bulunmasıyla da nikâh kıyılabilir.
-
aysyzgije
12 years ago
- MEHİR (AĞIRLIK)
Dinimiz kadına itiraz kabul etmez derecede hak ve değer vermiştir. Evlenirken erkek tarafından verilmek üzere kadının hak kazandığı mala mehir (ağırlık) adı verilir. Bu mehir doğrudan doğruya kadının hakkıdır. Ve erkek tarafından ödenen bir nevi tazminat olarak da kabul edilebilir. Hem kadına bir değer vermek, hem de onun ihtiyaçlarını karşılamak mânâsını taşır. Mehirde ne ananın, ne babanın ve ne de velinin hiç kimsenin hakkı olamaz. O sâdece kadının malıdır. Nikahın kıyılabilmesi için mehir şarttır. Hatta nikâh muamelesi esnasın da mehir vermemek şart koşulsa bile, yine de kadından hiç düşmeyen bu hakkı, erkeğin mutlaka vermesi gerekir. Mehir iki kısımdır.
a) Mehri Muaccel (peşin ödenen ağırlık);
b) Mehri müeccel (boşanma veya ölüm halinde ödenen ağırlık) . Mehrin çoğuna bir sınır yoktur. Erkek istediği kadar evlendiği hayat arkadaşına mal ve servet veya para verebilir. En azına da, her ne kadar zıt fikirler ortaya atmışlarsa da, yine sınır yoktur. Dinimiz evlenmeyi güçleştirmemeyi emretmiştir. Neslin çoğalması, fuhşun ortadan kalkması için gerekli kolaylıkları sağlamayı teşvik etmiştir. O yüzden, mehrin, erkeğin mâli gücüne göre fazla olmaması en makbul yoldur.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.):
«Mehrin en makbulü, az olanıdır.)» (1) buyurur.
Mehir kadının öz hakkı olduğundan kadın onunla çeyiz yapmak zorunda değildir. Memleketimizde «yüz görümlüğü ve bahşiş» adı altında damat namzedi olan erkek tarafından ödenen paraların dinimizde yeri yoktur. Kızın ana babası veya yakınları erkekten her hangi bir şekilde para isteyemez, istememelidir. Böylesine alışkanlıklar İslâm öncesi arapların ve vahşî milletlerin gelenek ve görenekleri içinden, bizlere intikal etmiştir, İslâmiyet'te hürriyetine sahip bir insan asla satılamaz.
Zamanımızda ağırlıkların fazla istenmesi, dinimiz de hiç de yeri olmayan bahşiş ve yüz görümlülüğü gibi şeyler evlenmeleri engelleyici acı durumdur. Bunların normal neticesi de herkesçe malum: Fuhuş, kız kaçırma olaylarının artması. Sonu da düşmanlıklar, kavgalar ve kâtil olayları..
Peygamberimiz buyurur ki:
«Nikâh ve düğün işlerinin kolay olması ve mehrin azlığı, kadının hayırlı ve uğurlu olduğundandır.»
«Nikahın hayırlısı kolay olan ve erkek üzerine yük olmayıp mehri kolayca verilen nikâhtır.» diye buyurmuşlardı.
(1) Şevkâni. Neylü'l-evtar, c: 6. s: 179.
Hz. Ömer diyor ki:
«Kadınların mehirleri hususunda fazla ileri giderek haddi aşmayınız.»
-
aysyzgije
12 years ago
- HZ. FATMA'NIN MEHRİ
Resûlullah kızı Fâtıma'nın nikâh haberini verirken gözyaşlarını tutamayıp ağlıyordu. Bunu gören kızı Fâtıma:
- Babacığım sizi üzgün ve ağlar bir halde görüyorum. Bunun sebebi nedir? diye sordu. Resûlullah kızına cevaben şöyle buyurdu:
«Kızım, ağlamam senin içindir. Zira sen de benim gibi anneden yetim kaldın. Keşke annen Hz. Hatice şimdi sağ olsaydı ve o da bu mutlu günümüzde sevincimize ortak olsaydı. O sağ olaydı senin çeyizini kendi elleriyle yapardı. O zaman hep beraber sevinir ve saâdetini birlikte yaşardık. Fakat ne yapalım ki acı ile tatlının beraber olması hayatın gereklerindendir. Allah böyle takdir buyurmuş. Sen işte bu ahval üzere gelin oluyorsun. Ben de senin bu haline üzülüyor ve ağlıyorum.»
Hz. Fâtıma nikâhın kıyıldığını duyunca bu sefer kendisi ağlamaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah ona hitaben şöyle buyurdu:
- Kızım sen niçin üzülüyorsun? Seni Ali ile nikâhladığıma üzülüyorsan ve onun için ağlıyorsan Allah'a yeminle söylüyorum ki, seni herkesten daha çok bilgili, güzel ahlâklı ve ilk önce müslüman olan bir kimse ile evlendiriyorum.
Bunun üzerine Hz. Fâtıma'da şunları söyledi:
- Babacığım, her kızın bir mihri (nikâh bedeli) vardır. Bu yarı gümüşle, veyahut ta altınla tespit ve takdir olunuyor. Eğer benim mehrim de aynı diğerleri gibi olursa seninle ümmetin arasında bir fark kalmaz. Ben, mehrim olarak yarın mahşer gününde senin ümmetinden günah işleyenlerin ilahî affa ve mağfirete nail olmaları için senin onlara şefaatçi olmanı diliyor ve istiyorum.
Resûlullah'a Hz. Fâtıma'nın bu dileğinin kabul olunduğu bildirildi. Bunun üzerine Resûlullah da:
- Sağol kızım. Peygamberin kızı olduğunu isbat ettin.» buyurdu. Burada kızıma şu kadar mehir isterim. Şu kadar başlık isterim diye tutturan ve bununla övünen anne ve babalara bir çift sözümüz var:
Resülullah'ın kızının ahvalini gördünüz bundan ibret alın. Yoksa sizin kızınız onun kızından daha mı üstün veya siz Resûlullah'tan daha üstün bir baba mısınız? Yarın mahşer gününde onların huzuruna varacağınızı aklınızdan çıkarmayın.
-
aysyzgije
12 years ago
- DÜĞÜN İLKÇAĞ TOPLUMLARINDA DÜĞÜN
Romalılarda;
Roma'nın bazı yerlerinde hakim olan âdete göre;
Yeni gelinle ilk gece, düğünde mevcut akraba ve misafirlerden en yaşlısı, sonraki geceler yaş sırasına göre diğerleri, en sonra da damat yatardı.
Sonraları bu çirkin âdetin neticesi olarak gelinle ilk geceyi mukaddes sayılan şahıs sıfatıyla babanın geçirdiği görülmüştür.
Kız kaçırmak suretiyle yapılan evlenme usulünde ise, gelinle ilk geceyi yabancı şahıslar değil, kocası geçirirdi. Bu usulden önce cari olan âdete göre, evlenmek için erkekler arasında müsabakalar yapılır, bu müsabakalarda kazanan şahıs mukaddes addedilerek evleneceği kızı seçmek hakkına sahip olurdu. Romalılar, yeni evlenenin arasına kötü ruhların gireceğine inanırlardı. Bu yüzden gelin, güveyi odasına kucakta giderdi.
Ispartalılarda:
Isparta'da gelin olan kızın saçları, annesi tarafından kesilir, sonra geline erkek elbiseleri giydirilir ve karanlık bir odaya sokulurdu. Gelin burada damadı bekler. Kısa bir süre sonra da damat gelir ve gelini selâmlayıp öperdi. Gelinle damat bu odada zifafa girerlerdi.
Hindlilerde:
Hindlilerde düğün âdetleri oldukça tuhaftır. Sözde kötü ruhları aldatmak için gelinin giysilerini bir başka kız giyer, gelin de erkek kıyafetine bürünür. Bundan sonra kötü ruhlar aralarına girmesin diye, mahsustan sokaklarda kavga ederlerdi.
Hatta Kuzey Hindistan'da kötü ruhları yenmek maksadıyla şakadan evlenmeler dahi yapılırdı. Bunun için güvey bir ağaçla evlendirilir, daha sonra gerçek evlilik yapılırdı. Düğün töreninden sonra gelin ile güvey gerdeğe şahitlerin huzurunda girerlerdi.
Çinlilerde:
Hindlilerde olduğu gibi Çinlilerde de kötü ruhların yeni evlilerin arasına gireceği inancı vardı. Bu yüzden Çinlilerde kötü ruhların gelinle güvey arasına girmesine mani olmak için, Romalılarda görülen, güvey evine gelinin kucakta girme âdeti vardı.
Rusya'da:
Beyaz Rusya'da ve Ukrayna Kazaklarında on yedinci asra kadar kız kaçırma âdeti hakimdi. Düğün alayının yolunu kesmek âdeti, o zamandan kalma düğün âdetlerindendir.
Rusya'da o zaman cari olan âdetlere göre; kötü ruhların yeni evlilerin arasına girmemeği ve evlilik birliğini bozmaması için düğün sırasında bütün kapılar kapatılırdı. Baca dahi unutulmazdı. Kötü ruhların çevreden de uzaklaştırılması için tüfekler atılır, gürültüler çıkartılırdı.
Afrika'da:
Afrika'da ilkçağ düğün âdetleri bugün bile bir çok yerlerinde caridir.
Afrika'nın bazı kabilelerinde kız, damat tarafından kaçırılır. Eğer kız, erkek kardeşleri tarafından kurtarılabilirse, damat tarafı kız için para ödemek suretiyle cezalandırılır. Böylece kız, satın alınmış olur.
Bazı kabilelerde ise, gelin kırmızı bir boya ile boyanır, mendil içine konmuş bir yumurta gelin hanımın alnına bağlanır ve sonra bu yumurta bir kadın tarafından kırılır. Sonradan gelin hanım yıkanıncaya kadar yumurta kırılmış şekilde öylece bırakılır. Bu âdet, gelinin kızlık zarının kocası tarafından, tıpkı yumurta gibi kolaylıkla yırtılacağı inancından doğuyordu.
Aşağı Kongo kabilelerinde ise, gerdek gecesi güvey için olduğu kadar gelin içinde büyük bir sorun olarak görülürdü. Çünkü gelin ve güvey ilk gecelerini tanıklar huzurunda ve onların gözleri önünde geçirmek zorunda idiler. Güvey onlara cinsel gücünü göstermek zorundadır. Eğer gösteremezse, evlilik sona erdirilir.
Ortaçağ Avrupa'sında Düğün Adetleri:
Ortaçağ Avrupa'sında yeni evlenen kızla ilk geceyi geçirme hakkı papazlar, sihirbazlar ve kutsal sayılan krallarda idi.
Bu usule göre her yeni evlenen erkek karısını alıp emrinde çalıştığı derebeyine veyahut krala götürür, böylece gelin, ilk geceyi onunla geçirirdi. Halk da bunu bir şeref sayarlardı.
İsa'nın doğduğu devirlerde yaşamış olan Ulster kralı Conchobar yeni evlenen bir kızın ilk geceyi kendisiyle beraber geçirmek mecburiyetini koymuştu. M.S. üçüncü asırda yaşamış olan imparator Maximin de memleket içinde kendi haberi olmadan yapılan evlenmelere muvafakat etmezdi.
Yalnız krallar değil, Avrupa'daki malikâne sahibi bütün zengin ve muteber kimseler halkın gelinlerinin bekâretlerini izale etmek hakkına sahiptirler. Bu âdet 17nci ve 18nci asırlara kadar devam etmiş ve «Efendinin hakkı» diye isimlendirilmişti.
Orta çağın sonuna kadar evlenme usulü bir satın alma demekti. Sonraları bu âdet yerini kadınların kocalarına hediye verme şekline bıraktı. Bu âdete göre kadınlar kocalarına silah hediye ederlerdi.
Britanya adalarının bazı bölgelerinde evlilik töreni değişik bir şekilde yapılırdı:
Gelin, sol göğsünün altına keskin bir şeyle bir çizgi çizer, güvey de buradan akan kandan bir damla emerdi. Yine 1805 yılına kadar yürürlükte kalan bir kanun ile erkek isterse yarım şilin karşılığında karısını bir başkasına satabiliyordu.
-
aysyzgije
12 years ago
- İSLÂMDA DÜĞÜN
Evlenecek yasa gelen herkes, durumuna göre israfa dalmamak ve gereksiz yere borçlanmamak şartıyla, içkili ve İslâma aykırı hareket ve davranışlara girmemek üzere münâsip bir şekilde düğün yapabilir ve yapmalıdır. Düğünde fakirleri bırakıp zenginleri davet etmek doğru olmaz. Resülullah bu çeşit yerlere fakirleri davet eder ve onlara ziyafet vererek ikramda bulunurdu.
Resûlüllah (S.A.V.) buyuruyor ki:
«Zenginlerin çağrılıp fakirlerin çağırılmadığı düğün yemekleri ne kötü ve ne hayırsız bir yemektir.» (*)
(*) Buhari. c: 6. s: 142.
Resûlüllah gerek kendi evliliğinde ve gerekse kızı Hz. Fâtıma'nın Hz. Ali ile olan evliliğinde Ashâbı davet ederek onlara ziyafet vermiş ve onlara ikramda bulunmuştur.
Hz. Ali Resûlullah'ın Ashâbı davetini şöyle naklediyor:
Resûlüllah benim zırhımın karşılığı olan paradan on dirhem gümüş alarak bana verdi ve:
- Ey Ali, bu parayı al ve çarşıya gidip hurma, tereyağı ve süzülmüş yoğurttan biraz al, buyurdu. Ben de çarşıya giderek onun tembihlediklerinin hepsini aldım ve ona getirdim. Bir sofra isteyen Resûlullah bizzat kendisi kollarını sıvadı ve önüne koydukları sofranın üzerinde mübarek elleriyle hurma ile tereyağını yoğurdu sonra onu o süzülmüş yoğurt ile karıştırdı. Buna araplar «Hays» derler. Onu bir tepsiye güzelce koydu ve çevresine de ekmekleri dizdi. Ashâbı Kiram'ın zenginlerinden Sa'd b. Ubâde Resûlullah'ın ziyafet hazırlamakta olduğunu duyunca gâyet semiz bir koyun getirdi. Diğerleri de pirinç ve yağ gönderdiler.
Gönderilen şeyler de hazırlanarak ziyafet sofrasına ilave edildi. Resûlullah daha sonra bana hitaben:
- Ey Ali, git dostların ve sevdiklerin ile benim Ashâbımı davet et, buyurdu.
Ben de çıktım ve Ashâbdan rastladığım herkese:
«Resûlullah sizi ziyafete çağırıyor» diyerek haber verdim. Bütün Ashâb gelerek kapının ön tarafında oturdu ve Resûlullah'ın iznini beklemeye başladılar. Ben onları kalabalık görünce telaşa kapıldım ve:
- Ya Resûlullah cemaat çok kalabalık şimdi ne yapacağız? dedim. Resûlullah da Bilâl'e hitaben:
- Ya Bilâl çık. Cemaati gurup gurup içeriye al! buyurdu. Bilâl de Ashâbı onar kişilik guruplar halinde içeriye almaya başladı. Yemeği yiyen çıkıyor yemeyenler geliyordu. Ancak o yemeklerden hiç birşey eksik olmadı. Resûlullah bereketli olması için öyle bir dua etti ki, o yemekten yedi yüz kişinin yediğini gördüğüm halde yine de yemekler bitmedi.
Enes (R.A. ) anlatıyor ki:
«Resûlullah Cahş'ın kızı Zeyneb'in düğünündeki ziyafet gibi hanımlarının hiçbirinin şerefine ziyafet vermedi. Zeyneb'in düğününde ziyafet için bir koyun kesti.»
Enes anlatıyor ki:
Resûlullah, Abdurrahman b. Avf'ın benzinin sarardığını görünce:
- Benzin neden sarardı? diye sordu.
Abdurrahman :
- Ya Resûlallah evlendim nikâh parası olarak da bir hurma çekirdeği ağırlığında altın verdim, dedi. Resûlullah bunun üzerine.
«Allah mübarek eylesin, bir koyun ile de olsa ziyafet ver» (1) buyurdu.
Düğün Davetine Katılmak:
İslâma aykırı olmayan ve meşru şekilde yapılan davetlere katılmak dinî bir vecibe olduğu gibi ayrıca içtimaî bir görevdir.
Peygamberimiz (S.A.S) buyuruyor ki:
«Davete icâbet etmeyen kimse Allah'a ve Resûlüne isyan etmiş olur.»
Meşru olan mazeretlerin haricinde İslâmın edep ve ahlâkına aykırı içki ve çalgı gibi kötü şeyler bulunan davetlere icâbet etmek bir yana böyle yerlerden sakınmak vacibdir.
(1) Buhari. c: 6, s: 144.
Peygamberimiz (S.A.S) buyuruyor ki:
«Kim Allah'a ve ahiret gününe îman ediyorsa içki içilen sofraya oturmasın.» (1 )
Peygamberimiz (S.A.S) buyuruyor ki:
«Sizden biriniz bir kötülük gördüğü zaman onu eliyle düzeltsin. Eğer eliyle gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Bundan da aciz kalırsa hiç olmazsa kalben ona buğzetsin. Bu ise, imanın en zayıf derecesidir.» (2)
İslâm büyüklerinden Ebûlleys diyor ki:
«Düğün ziyafetine davet edilen kimse davet edenin durumuna bakar. Eğer onun kazancının helal olduğunu bilirse davete icâbet eder, haram olduğunu bilmesi halinde ise etmez.»
Taybî'den naklediliyor ki:
Bir müslüman diğer bir müslüman kardeşini bir ziyafete veya yardımlaşmaya davet edecek olursa o davete icâbet etmek vacibdir.»
Ancak bunun da şartları var ki, en önemlisi dâvet verilen yerde kötülüklerden birinin işlenmemiş olmasıdır.
Bir mü'min başka bir mü'minin meşru bir davetine katılır, ziyafet sofrasına oturur, yer içer ve daha başka bir iyiliği olursa kendisi de aynı şekilde hatta daha fazlasıyla karşılık vermelidir.
Eğer ona karşılık verecek durumda olmazsa ona hayır ve bereket duasında bulunur. (1) Şevhâni, Neylü'l evtar , c: 2, s: 195.
(2) Müslim, c: 1, s: 65.
(Allah artırsın, geçmişlerine rahmet olsun v.s.) Bu çeşit bir dua yapılan bir iyiliğe karşılık vermektir.
Ashâb günün birinde Resûlullah'a sordular ki:
- Biz bir din kardeşimizin davetine icâbet eder de ondan bir iyilik görürsek ona nasıl bir karşılık verelim?
Resûlullah şöyle buyurdu:
«Bir din kardeşinizin size karşı yaptığı iyiliğe karşılık veriniz. Ona bereketle dua ediniz. Çünkü bir adamın yemeği yenilip suyu içildiği zaman ona bolluk ve berekette dua edilir. Bu onun (iyiliğine karşılık) alacağı sevabdır.»
Kına Gecesi ve Eğlenti Yapmak:
Düğün, yeni evliler için bir sevinç ve saâdet günüdür. Bu sebeple damat için eğlenti tertiplemek ve kız için de kına gecesi tertib edip kına yakmak esasen güzel bir âdettir. Ancak bunda aşırı gitmemeli ve meşru yolların haricine çıkmamalıdır, Allah'ın ve Resûlünün menetmiş olduğu şeyleri yapmamalı ve buna özen göstermelidir. Bazı şehirlerde bu tip cemiyetler mevlidle ve çay ve kuru yemişlerle, güzel muhabbetlerle kutlarlar ki bu gerçekten çok güzel bir örf ve âdettir. Malum olduğu üzere böyle güzel cemiyetlerde Resûlullah'ın yine ruhu da teşrif eder ve Allah'ın melekleri de bu cemiyete katılırlar. Onların bulunduğu bir cemiyette Allah'ın nuru, feyzi, rahmet ve bereketinin tecelli edeceği tabiidir. O evde ve düğünde bolluk ve bereket olur. O ailenin temeli sağlam ve evliler arasında saâdet ve selâmet te o derece kuvvetli olur. Böylece cemiyetin sahibi de sonsuz mükâfatlar kazanmış olur. Bazı şehirlerde ise düğünler def ve ona benzer şeyler çalınarak eğlenceler tertib edilir ve o geceyi öylece geçirirler. Asrı saâdetle Ashâbın yapmış oldukları düğünlerde de def ve ona benzer şeyler çalınır ve şiirler okunurdu. Resûlullah (bir düğün sonrasında) Hz. Aişe'ye hitaben şöyle buyurdu:
«Ya Aişe, sizin def çalıp şiirler okuyan muganniyeniz yok mu? Böyle oyunlar Ensarın hoşuna gider.»
Rebi binti Muavviz anlatıyor ki:
«Evlendiğimiz gecenin sabahında, Resûlullah evimize teşrif etti. Küçük kızlar def çalıp şehit ecdadımızı anmaktaydılar. Bir ara birisi:
- Aramızda yarın ne olacağını bilen bir peygamber var dedi.
Resûlullah bunun üzerine:
«Bunu bırak da önce söylediğine devam et» buyurdu.
Yine bir kurban bayramı günü def çalan ve şarkı söyleyen kızlara çıkışan Hz. Ebû Bekir'e hitaben Resûlullah şöyle buyurdu:
«Ya Ebû Bekir, onları rahat bırak, herkes için bir bayram vardır. Bugün de bizim bayramımızdır.» (*)
(*) Müslim, c: 2, s: 608 (Buhari) 99/3 .
Düğünlerde def ve buna benzer şeylerin çalınmasına ruhsat olduğunda ulema ittifak etmiş ve «bu nikâhın ilan edilmesidir» demişlerdir, îmamı Yusuf düğünün haricindeki zamanlarda da kadın ve çocukların def çalmak suretiyle eğlenmelerini caiz görmüştür. Bu izahlardan anlaşılıyor ki İslâm dini düğün ve bayramlarda yapılan ve ifşaata varmayan eğlenceleri engellemediği gibi hususî olarak bunlara önem vermiştir. Çünkü bir cemiyetin devamı ve bekası için millî şuur ve heyecan gereklidir. Bu sebepledir ki, mü'minler düğün, bayram ve buna benzer toplantılarında İslâm ahlâkına uygun eğlenceler tertib etmek, Allah'a ve Resûlüne karşı gelmekten son derece sakınmalıdırlar.
-
aysyzgije
12 years ago
- ÜMAME'NİN KIZINA ÖĞÜDÜ
İslâm'ın kadın alim ve ahlâkçılarından Ümame, evleneceği zaman kızına şu eşsiz öğütte bulunur:
«Bak yavrum herkes nasihate muhtaçtır. Bir kimsenin terbiyeli olması, haysiyet ve şerefine leke düşürmemesi, onun nasihata ihtiyacı olmadığından ileri gelen bir durum değildir. Eğer böyle olsaydı senin gibi yüksek terbiye görmüş seviyeli bir aile kızına benim nasihat etmem boşuna ve mânâsız olurdu. Halbuki nasihat her zaman ve herkese faydalıdır. Çünkü o kimse terbiye görmüş biri ise, verilecek öğüt ona iyilikleri tekrar hatırlatır, terbiyesiz ise öğretir.»
«Kızım bir kıza ana babasının zenginliği kocaya varmak ihtiyacını duyurmasa idi, başta senin bir kocaya gitmemen gerekirdi. Çünkü ana - babanın mal ve serveti çoktur. Halbuki durum bu değildir. Her erkek bir kadına, her kadın da bir erkeğe ekmek, su gibi lazımdır. Erkekler bizim, biz de erkekler için yaratılmışız. Bu, değişmez Allah kanunudur.
Sen baba ocağında yetiştin, büyüdün ve şimdi de sıcak aile yuvandan ayrılıyorsun; bilmediğin tanımadığın yabancı bir erkeğe gidiyorsun. İşte o hayat, eşin olarak erkeğin rızasını kazanmağa bak. O'na bir köle gibi saygılı ol ki, o da sana sevgi beslesin , hürmet etsin. Bu konuda sana on madde halinde bazı ipuçları vereceğim ki ömürboyu sana ışık tutsun. Bu prensipler şunlardır:
1- Kocan yiyecek ve giyecek konusunda sana ne getirirse, onu canı gönülden kabul et.
2- Kocanın yap dediklerini yap, yapma dediklerinden de sakın.
3- Evini düzgün ve tertemiz tut.
4- Üstünü başını temiz tut; giyim kuşamına dikkat et ki kocan iğrenecek veya cinsel duygularını körletecek bir durumla karşılaşmasın.
5- Geceleri uyku zamanını iyi ayarla. Vaktinde yatakları hazırla. Çünkü uykusuzluk insanın sinirlerini bozar, dolayısıyla hırçın ve kızgın olmanıza sebep olur.
6- Yemek öğünlerini de iyi ayarla. Yemekleri vaktinde hazırlayarak sofrayı kur. Çünkü açlık insanı ateşlendirir.
7- Kocanın malını har vurup harman savurma. Çünkü o mal, senin ve çocuklarının malıdır.
8 - Kocanın mevki ve itibarına leke düşürme. Onun akraba ve yakınlarına hürmet et.
9 - Hiçbir işte kocana isyan etme. Çünkü ona isyan edersen sana karşı kin besler. Kin duygusu ise sıcak aile yuvasının dağılmasının ana sebebidir.
10 - Kocanın sırrını kimseye yayma. Çünkü sırını yayarsan eşine düşmanlık etmiş olursun; sana olan güveni sarsılır, sen de ondan emin olmamaya başlarsın. Böylece ailede birlik düzen bozulur.»
-
aysyzgije
12 years ago
- ESMA'NIN KIZINA ÖĞÜDÜ:
Esma b. Haricetü'l-Fezâri evleneceği zaman kızına şu meşhur nasihatta bulundu:
«Kızım alıştığın hayattan bilmediğin bir hayata gidiyorsun. Hiçbir suretle tanımadığın bir kimse ile arkadaş oluyorsun. Sen ona yer ol ki, o sana gök olsun. Sen onun dilediğini yap ki, o da sana istediğini versin. Sen ona döşek ol ki, o da sana yaslanacağın direk olsun. Sen ona cariye ol ki, o da sana köle olsun. Herhangi bir şeyde ısrar etme ki, sana kızmasın. Ondan çok uzak durma ki seni unutmasın. Sana yaklaştığı zaman sen de ona yaklaş. Kızdığın zaman kendini koru. Yüzünü, gözünü ve kulağını muhafaza et ki, senin güzel kokunu koklasın, güzel sözünü duysun ve güzelliklerini görsün.»
-
aysyzgije
12 years ago
- RESÜLULLAH'IN KIZI FATIMA'YA OLAN NÂSİHATİ
«Kızım kendini daima temiz tut ve dilinle de Rabbini zikreyle. Ehlin sana baktığı zaman da senden memnun kalsın ve büyük bir sevinç duysunlar. Gözlerine sürme çek. Çünkü sürme kadınların süsüdür. Başına zeytinyağı süren kadına şeytan zarar veremez. Kızım, kocan sana bakınca (sende ona bak ve) gözlerini başka tarafa çevirme. Ona bakarak bakışına karşılık ver. Eğer ona karşı böyle davranırsan onun katındaki sevgin çok olur. O başka tarafa bakarken sen yine onun yüzüne bak zira bunda büyük mükafat vardır. Ona güzel bakışlarınla bakman ve onu güler yüzle takip edip hoş tutmanda bir ay nafile oruç sevabı vardır.
Kızım, kocan seni yatağına çağırdığında hemen küsme isteğine uy. Yatağını sakın özürsüz olarak terketme! Kocanın yanında donuk durma ve onun hoşlanacağı şekilde güzel konuş ki seni sevsin. Kocan hata bile etse onu başkalarına bildirme. Bildirecek olursan Allah sana gazap eder. Melekler nebiler ve nihâyet kocan sana darılır ve gücenirler.»
-
aysyzgije
12 years ago
- Gelin getirmenin adabı:
Gerek gelin getirmeye giderken olsun ve gerekse gelin getirirken olsun yabancı erkeklerin düğün evinin kapısı önünde bekleyip gelinin indirilip bindirilmesi anında geline veya diğer kadınlara bakmaları şer'i yönden sakıncalı olacağından daha uzak bir mesafede beklemeleri daha uygun olur. Erkeklerle kadınlar asla birbirlerine karışmamalıdırlar. Çünkü İslâm ahlâk ve terbiyesi böyle emrediyor. Gelinin getirilmesi esasen düğün sahibi olan kimsenin veya çok yakın akrabalarının yapacakları bir iştir.
Gelin, açık saçık, atlı ve ince bir tül içinde âdeta güzelliğini aleme teşhir edecek şekilde bindirilip indirilmemelidir. Oğlan evinde olsun kız evinde olsun gelin erkeklerin görmelerini engelliyecek şekildeki bir örtüye sarılıp öylece indirilmelidir. Dinimizin âdet ve ananelerine riâyette asla kusur edilmemelidir. Damadın düğün günü kız evine gidip gelini bizzat kendisinin getirmesi yahutta arabadan indirerek gelini koluna takmak (koltuğa girmek) suretiyle alemin huzurunda odasına götürmesi, nikâhları kıyıldığı ve kendisine helal olduğu için bir sakıncası yoksa da bir gayri müslimlerden gelen âdet olması hasebiyle ve büyüklere karşı olan edeb ve hayayı bir dereceye kadar gidermiş olacağından böyle âdetlerden kaçınmakta fayda vardır ve kaçınılmalıdır.
Oğlan tarafı gelini almak üzere kız tarafın gittiği zaman damat adayının elbiseleri tekbirle giydirilir. Gelin geldikten sonra damat ve sağdıcı beraberce sokak kapısına çıkar ve orada beklerler. Gelin geldiği zaman damat cebinde hazırlamış olduğu paraları veya şekerleri Allah'a hamd ve şükrün bir nişanesi olarak fırlatır ve böylece çocuk ve fakirlerin gönlünü alır.
Gelinin eve gelmemesinden sonra ve bunu takip eden günlerde damat veya yakınlarını tebrik etmek, hayırlı olsun demek güzel bir harekettir. Zira bu aynı zaman Ashâbı Kiramın da âdetlerindendir.
Peygamberimiz (S.A.S) buyuruyor ki:
«Sizden biriniz evlendiğiniz zaman (onun akraba, kardeş ve dostları) Allah bu evliliği senin hakkında mübarek eylesin ve ahlâkını güzel, rızkını bol eylesin demek suretiyle ona da dua etmelidir.»
-
aysyzgije
12 years ago
- EVLİLİĞİN İLK GECESİ
Düğün gününün gecesinde yatsı namazı cemaatle kılınır ve sonra cemaatle birlikte düğün evine gidilir. Kapının önüne gelindiği zaman güveyi gelinin odasına katmak için dua yapılır. Dua yapılmadan önce hoca eline bir bardak su alır ve damadın önüne, arkasına ve yere birer avuç su döker. Damada yapılan bu işlerin aynını yenge olan kadın da gelin için yapar ve aynı şekilde duayı okur.
Hz. Ali ve Hz. Fâtıma'nın nikâhları kıyıldığı zaman Resûlullah kızı Fâtıma'ya hitaben:
- Bana biraz su getir, buyurdu. Hz. Fâtıma suyu getirince Resûlullah onunla abdest aldı ve ona kendi ağzından sular serperek:
- Kızım Fatıma. Gel de şöyle ön tarafıma dur, buyurdu. Sonra suyun bir bölümünü Hz. Fâtıma'nın ön diğer bölümünü de arka tarafına serpti. Biraz da yere döktükten sonra şöyle dua etti:
«Allahım, onu ve ondan gelecek nesli şeytanın şerrinden sana emanet ederim.»
Resûlullah daha sonra Hz. Ali'den su istiyerek aynı şekilde onun da ön ve arka kısmı ile biraz da yere döktükten sonra:
Allahım, onu ve ondan gelecek nesli şeytanın şerrinden sana emanet ederim. Allah'ın adı, bolluk ve bereketiyle ailenin yanına gir , diyerek hem dua etti ve hem de Hz. Ali'yi kızı Fatıma'nın odasına gönderdi daha sonra ellerini yukarıya kaldırarak:
Allah'ım, onları ve kıyılan nikâhlarını mübarek kıl» diyerek dua ve niyazda bulundu. Daha sonra Euzû besmele çökerek İhlâs, Felâk ve Nâs sürelerini okudu ve bu işler nihâyet bulduktan sonra da geriye döndüler.
Başka bir rivâyette de şöyle dua ettiği haber verildi:
«Allahım, onların kıyılan nikâhlarını mübarek eyle. Onlara ve onlardan gelecek nesillere bolluğunu, bereketini esirgeme ve geniş eyle.»
Damada düşen görevler:
Duaların tamamlanmasından sonra damad orada hazırda bulunan büyüklerin ve içeride bulunan anne, hala, teyze kardeş gibi mahremi olanların da ellerini öper ve onların hayır duasını alır. Sonra Euzû Besmele çekerek sağ ayakla gelin hanımın odasına girer. Adetlerimize göre o sırada gelin hanımın yanında bir de ona yengelik yapan başka bir kadın vardır. Damad içeri girince gelin ve yengeyi güler bir yüzle selâmlar. Gelinin yüz kısmındaki örtünün bir yanına hazırladığı takıyı takarak yüzünü açar ve gelinle el sıkışır. Ona merhamet tebessümle ve sevgi dolu bakışlarla nazar eder. Gelin de kocasına aynı minval üzere karşılık verir.
Peygamberimiz (S.A.S) buyuruyor ki:
«Mü'min bir erkek hanımına hanımı da kendisine baktığı zaman Allah onların her ikisine de rahmet nazarı ile bakar. Erkek karısının elini tuttuğu zaman ise her ikisinin günahları da parmaklarından dökülür.»
Damat ve gelin el sıkıştıktan sonra kendilerini böyle temiz hayata kavuşturan Allah'ın rızasını kazanmak üzere iki rek'at nafile namaz kılarlar. Namazın sonunda dünya ve ahiret selâmeti için dua ve niyazda bulunurlar ve Allah'tan kendilerine hayırlı bir evlat ihsan etmesini isterler. O anda duaların kabule en yakın olduğu bir zaman olduğu için bütün ümmeti Muhammed'in selâmeti ve dini mübinin, İslâmın muzaffer olması için dua ve niyazda bulunmayı unutmamalıdır. Bilhassa «Allah'ım beni ehlime ve ehlimi de bana hayırlı eyle» şeklindeki duayı okumadan geçmemelidir.
Dualardan sonra oradaki yenge (mahremi ise)nin eli öpülür, hal hatır sorulur ve çaylar içildikten sonra yengeliği yapan kadın gelin ve damadın müsaadesini alıp çıkar. Yengeyi kapıya kadar uğurlayan damat ve gelin daha sonra odanın kapısını besmele ile kapatırlar. Damat önce zevcesinin yatsıyı kılıp kılmadığını sorar ve gelin şâyet kılmamışsa kılması için ona müsaade eder. O esnada kendileri için yenmek üzere hazırlanan ufak tefek şeyleri yerlerken damat bir taraftan hanımına, tatlı dil ve güzel sözlerle Nasihat ve tavsiyeler eder. Kadın eğer İslâm akaidini ve dinin esaslarını bilmiyorsa damat kendisine öğretir.
Gelin yuvasından uçup başka bir yuvaya konan kuşa benzer. Damadın anne babasının ve yakınlarının huy ve tabiatlarını bilmediği için hizmet şeklini bilemez ve bunun için de mahcup olur, sıkılır, hatta korkar. Bu sebepledir ki, damat daha ilk gecede anne ve babasının tabiat ve huylarını gâyet güzel bir şekilde ve tatlı bir dille hanımına anlatarak onun bu hususlarda bilgi sahibi olmasını sağlar. Yani anne ve babasına karşı nasıl muamele ederse onları memnun edeceğini kendisine bildirir.
Damat şu hususu asla gözden uzak tutmamalıdır ki, gelin (damadın) anne ve babasına bakmakla mükellef değildir. Onu anne babasına itaat etmeye zorlayamaz ve mecbur edemez. Fakat tatlı dil ve güler yüzle nasihat ederek gelinin anne ve babasına itaat ve hürmet etmesini sağlar.
Damat daha evliliğinin ilk günlerinde gâyet şefkat ve merhametli muamelelerle hanımına, bir plan çizmeli ve buna göre evindeki saâdeti ve nizamı tesis etme cihetine gitmelidir.
Damadın, önemli görevlerinden biri de ilk gecede geline âdet halinde olup olmadığını sormaktır . Bu vazife esasında kız tarafınındır. Çoğu zaman bu hususa gereken dikkat gösterilmemekte ve kızların âdetli olduğu zamanlarda düğünleri yapılmaktadır. Gerçekten Allah'a inanan ve ondan korkan hakiki mü'minler diğer işlerde olduğu gibi bunda da şer'î ölçülere uyar ve İslâmın emrinden dışarı çıkmazlar. Bazı Allah'tan korkmaz ve kuldan utanmaz kimseler vardır. Onlar ayıplarının meydana çıkmaması
için düğünü tam kızlarınıın âdetli olduğu zamana denk getirir ve böylece ayıplarını örtmeye çalışırlar. Böyle zamanlarda güveyi gâyet sabırlı olmalı nefsini kontrol edip hanımının âdetli olduğu müddet içinde ona yaklaşmamalıdır. Bu durumdan annesini de haberdar eder. Böyle davranmakla Allah'ın haram kıldığı fiili işlemediği gibi şüpheden de uzak durmuş olur.
Güveyinin görevlerinden biri de henüz yeni ve başka bir eve gelen gelinin daha ilk andan gâyet sıkılacağını, utanacağını ve haya edeceğini gözden uzak tutmamaktır. Bu durumda güveyi olan kimse çok ağırdan almalı ve kadına çok nazik davranmalıdır. Kadına karşı kaba ve yakışıksız hareketler yapmaktan korunmalıdır.
Halk arasında «Kedinin bacaklarını daha ilk gün de ayırmalıdır» gibi aslı astarı olmayan bir söz vardır. Buna aldanıp asla gelini üzmemeli ve onun izzeti nefsini rencide etmemelidir. Zira atalarımızın gâyet yerinde söylenen «Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır» sözlerini hatırlayıp hanımına karşı şefkatli, merhametli ve tatlı sözlü olmalıdır.
Hayırlı olan her türlü işlerde besmele ile başlamak lazım geldiği gibi güveyi hanımıyla birleşeceği zaman da besmele çekmeli ve dua etmelidir.
Peygamberimiz (S.A.V.) buyuruyor ki;
«Müminlerden birisi zevcesiyle cinsi münâsebette bulunmak istediği zaman: Bismillah, Allahım, beni şeytandan uzak tut, şeytanı bize ihsan buyuracağın çocuktan da uzak eyle, diye dua ederse ve sonra bu münâsebetten bir çocuk olursa (ana rahmine düşerse) şeytan hiçbir zaman o çocuğa zarar vermez.» (*)
(*) İbn-i Mace terc. ve şerhi, c: 5 s: 360-361.
Yüce Allah Kur'anda kullarının şöyle dua etmelerini tavsiye ediyor:
«Ey Rabbimiz, eşlerimiz ve çocuklarımız hususunda gözümüzü aydın kıl. Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap.»
(Furkan sûresi, âyet: 74)
Böylece erkeğin kadına karşı olan görevleri ile doğacak çocuğa karşı olan görevleri başlamış demektir. Bir kimse yemek yerken veya su içerken yahut da münâsebet anında besmele çekerse şeytan ona yaklaşamaz ve ona zarar veremez. Besmele çekilmeyen yemekten şeytan da yer. Besmele çekilmeyen içecekten şeytan da içer ve besmelesiz münâsebette şeytan, erkeğe yakın olur ki, bu hal doğacak çocuğun ahlâkı üzerinde etkili olur. Cinsi münâsebetin başlangıcında besmeleyi unutan kimse daha sonra bunu hatırlayacak olursa o zaman kalben besmele çeker.
Geline düşen görevler:
Bir eve gelin olarak gelen kadın kocası başta olmak üzere ne kaynatasının ve ne de kaynanasının huy ve ahlâklarını bilemez ki, bu gâyet normal bir şeydir. Ancak ilk geceden itibaren kocasının kendisine göstereceği yoldan gidip onun nasihatlerine uymalı ve yapacağı işleri büyük bir şevk ve gayretle yapmalı ve onları elinden geldiği kadar memnun etmeye çalışmalıdır. Her anne-baba çocuğunu evlendirirken en çok çocuğunun saâdet ve mutluluğunu temin edecek bir yuva kurmak ev işlerinde bir yardımcıya kavuşmak ve yaşlanınca da oğlunun ve gelininin ikram ve hürmetlerine nail olmak ve böylece ihtiyarlığında rahat bir hayat sürmek ister. Kaynanasını razı eden bir gelin, kendi anne ve babasının şerefini yükseltir, manevî mükâfat kazanır ve ayrıca kocasını da memnun etmiş olur. Kocasını memnun eden kadının hem dünyada ve hem de ahirette mesud ve bahtiyar olacağı aşikardır. Bu gibi davranışlar ailedeki sevginin artmasına ve muhabbet bağlarının kuvvetlenmesine sebep olur. Zira sevgi ve muhabbet nasıl karşılıklı ise gösterilecek hürmetler de aynı şekilde karşılıklıdır. Gelin hiç unutulmamalıdır ki, bugün kendisi nasıl gelin ise yarın da aynı şekilde kaynana olacaktır. Çünkü Allah evlenmeleri sebebiyle onlara, çocuk ihsan edecektir. Kendisi kocasının anne babasına karşı nasıl hürmet etti ise yarın çocuğuna alacağı gelini de kendisine aynı şekilde yapacaktır.
Bunun içindir ki, vazife ve hizmetlerde asla kusur etmemeli ve her görevi yerinde ve zamanında yapmalıdır.
Peygamberimiz (S.A.S) buyuruyor ki:
«Çocuklarınızın size ikramda bulunup itaat etmeleri için siz de anne babanıza itaat edin ve ikramda bulunun.»
Gelin ilk geceden itibaren sabahleyin erkenden kalkar kocasının hizmetlerini gördükten sonra kaynata ve kaynatasının hizmetlerini de görerek onların da hayır duasını alır.
Gelin küçüklerine karşı şefkatli büyüklerine karşı ise hürmetli olur. Yapacağı işlerde kocasına ve kaynatasına danışır. Onların görüşünü aldıktan sonra işleri titizlikle yapar. Bu şekilde hareket ederse hem onların rızasını kazanıp onları memnun edeceği gibi hem de ailenin selâmet ve saâdetini temin etmiş olur. Gelin eğer kayınvalidesinin yanında değil de ayrı oturuyorsa yine de hürmet ve hizmette kusur etmemelidir. Kocasının isteği doğrultusunda hareket etmelidir.
-
aysyzgije
12 years ago
- Örnek bir olayı: İYİ HUYLU KADINLAR ÖVGÜYE LAYIKTIRLAR
Kadı Şüreyh, tabiinden Şâbi hazretlerine:
- Ey Şâbi, eğer evlenirken Benî Temim kabilesinden bir kızla evlen. Çünkü onlar, kızlarını iyi yetiştiriyorlar, diye tavsiyede bulundu:
Şâbi:
- Nereden biliyorsun? diye sormuş. Kadı Şüreyh anlatmış:
- Genç ve bekârlığımda Beni Temim kabilesinin tarafına gitmiştim. Sonra dönüşümde ihtiyar bir kadınla bir kızın oturduğunu gördüm.
Kız, gâyet sevimli, boylu boslu görünüyordu. Kızı yakından görmek için su içmek bahanesiyle yanlarına varıp kendilerinden su istedim. Kadın kıza bir su getirtti. Suyu içtikten sonra kadına,
- Bu kız kimin diye sordum, adı nedir? dedim.
Kadın:
- Hüdeyr'in kızıdır. Adı Zeyneb'dir, dedi.
- Evli midir? Kız mıdır? dedim.
- Kızdır, dedi.
- Allah'ın emriyle bana verir misiniz? dedim.
- Dengi isen, sorup soruşturur veririz, dedi,
Oradan evime geldim. Kızı beğenmiştim, onunla evlenmeyi kafama koydum. Akrabalarımdan birkaç kimse alıp kızın amcasına giderek, maksadımızı söyledik. Arada bir tanışma sohbetinden sonra kızı istedik. münâsiptir dediler ve söz kesildi.
Nikâh olduktan sonra, «Beni Temim kabilesinin kadınlarının nasıl olduğunu yakından bilmiyorum, ayrı kabilenin insanlarıyız» diyerek kalben pişman olmuştum. Buna rağmen, kimseye belli etmedim. Hayırlısı diyerek işin neticesini bekledim. Neticede evlendik ve gelini getirdik. Güveği gecesi kız bana:
- «Efendim, bu akşam damat iki rekat namaz kılar. Allah rızası için kılınan bu namazdan sonra gelinin hayırlı ve uğurlu olmasını dilemesi, Cenab-ı Haktan hayır ve bereketler niyaz etmesi sünnettir.» dedi.
Ben de: «Evet, öyledir.» diyerek iki rekat namaz kıldım. Selamdan sonra baktım ki o da namazını kılıyor. Böylece namazlarımızı kılıp, dualarımızı ettikten sonra, kız bana şöyle dedi:
- Efendim, ikimiz de ayrı kabilelerdeniz. Ne var ki kader bizi birleştirdi. Birbirimizin huy ve ahlâkını, örf ve âdetlerinizi bilmediğimiz halde madem ki ilahi takdir bizi birleştirdi, öyle ise bana sevdiğiniz ve memnun olduğunuz şeyleri bildirin ki, isteğinize göre hareket edeyim. Sevmediğiniz, hoşlanmadığınız hal ve hareketleri de söyleyin ki, onlardan sakınayım. Böylece siz bana yumuşak huylu davranın, ben de size zevcelik görevlerimi yerine getirmek için gayret edeyim. Eğer size karşı vazifelerimi yerine getirmeyip itaatsizlikte bulunursam, beni babamın evine gönderebilirsiniz. Bunun için hiç üzülmeyiniz. Benim sizden rica edeceğim hususlar bunlardır. Allah, bizi birbirimize hayırlı etsin, dinimizi gereği gibi yaşamayı nasip etsin.
Kadı Şüreyh:
- «Hanım, bana öyle şeyler söyledin ki, eğer dediklerini yaparsan gerçekten beni mutlu ve bahtiyar edersin. Eğer bu söylediklerini yerine getirmezsen, senin aleyhinde olur. Ben, şunları isterim, şu hareketleri de sevmem, istediklerimi yerine getir, istemediklerimi de gizleme» der.
Gelin:
- Akrabamın gelip gitmelerini ister misin, dedi.
Kadı Şüreyh:
- Usandırmamak şartıyla gelebilir, pek sık istemem der. Kadın:
- Komşulardan kimler gelip gidebilir, istemediklerinize yüz vermem. Adam:
- Şu şu komşular gelebilir. Namuslu ve dindar insanlardır. Filan ve falan kimseleri istemem, iyi ve İslâmi hayatları yoktur. Bu gibilerin evimize gelmesinde hayır yoktur.
Bu ölçülerle kurulan yuva kısa zamanda Cennet yuvası oluvermiştir. Bir sene felan geçtikten sonra bir gün adam evine geldiğinde evde ihtiyar bir hanım misafir gelmiş ve ev sahibesine kızım şöyle yap, böyle yapma, diye öğütler vermekte olduğunu görmüş.
Kadı Şüreyh hanımına:
- Bu kimdir? diye sormuş. Hanımı:
- Kayınvalideniz, demiş.
Adam hemen elini öpüp saygı ve hürmet göstermiş. Kadın, hemen damadına sormuş:
- Hanımından memnun musun? demiş.
Kadı Şüreyh :
- Çok memnunum demiş. Allah sizden razı olsun. Çok iyi bir evlat yetiştirmişsiniz, demiş.
Bunun üzerine Kayın validesi:
- Oğlum, kadının huysuzundan Allah korusun. Huysuz ve terbiye kıtlığı iki halde kendini gösterir. Biri erkek çocuk doğurduğu vakit; biri de kocasından yüz bulunca. En uygunsuzu kocasından yüz bulunca huysuzlaşan dilberlerdir. Böylesinden Allah esirgesin, demiş.
Hanımının akrabalarının sizi görmeye gelmelerini ister misiniz? Ne vakit, kaç günde gelsinler? diye sormuş. Damat:
- Aman efendim, istedikleri zaman gelsinler, evim onlarındır, der... Kayınvalide her sene bir defa gelip bu yolda nasihatlar edip gidermiş. Kadı Şüreyh, o hanımla tam yirmi sene geçinmiş. Bu kadar senede hanımının bir ayıbını görmemiş. Bunun tersine bir komşuları varmış. Onun da hanımı huysuz terbiyesizmiş, evlerinde her gün kavga ve dırıltı, dayak patırtısı eksik olmazmış. Onların halini gören Kadı Şüreyh, Hanımı Zeyneb için şöyle bir methiye yazmış:
«Zevceler içinde Zeynebim bir tek
Kırılsın ellerim, vurursam kötek
Adaletsizliktir suçsuzu dövmek
Zeynebime haktır methedip Övmek.
Kadınlar içinde o bir güneştir
Diğer kadınlarsa yıldıza eştir
Güneşin yanında yıldızlar kaybolur
Erkek saâdeti yuvada bulur.
Zeyneb itaatlidir Zeyneb sadıktır
Ona dayak değil Methiye layıktır.»
İşte güzel huylu kadınlar, böyle methedilmiş, iyilikleri methiyeler şeklinde yazılmıştır.
Kayınvalideye düşen görevler:
Gelin, kayın validesinin yanında oturacaksa, o zaman kayınvalideye düşen görev büyüktür.
Kayınvalidenin görevi, gelinin eve gelişinden itibaren başlar. Anne olan kimsenin, oğlunun bütün hayatı boyunca mesud bir yuva kurabilmesi ve bu saâdetini devam edebilmesi için gelin hakkında uyması gereken bazı görevleri vardır. Her evde alışılagelen bir yaşayış tarzı mevcuttur. Evlerdeki vaziyetler değişik olduğu gibi her insanın da ahlâkı değişik değişiktir. Yeni gelen gelin o evin içindeki garip bir kuşa benzer. Bu sebeple yeni geldiği evin durumunu ve evdekilerin ahlakını bilemez. Buna iyice alışıncaya kadar ufak tefek hatalar işleyebilir ve bu hataların bulunması mutlaktır, işlediği ufak tefek hatalar gelini hem üzer ve hem de sıkar, işini bilen ve halden anlayan bir kayınvalide sabırla tatlı dil ve güler yüzle gelinin hatalarını düzeltmesini sağlar. Ona bilmediği şeyleri öğreterek eve alıştırır. Gelinin yaptığı işler içinde beğendikleri olursa onu methederek gönlünü almalı ve daha rahat hareket etmesini sağlamalıdır.
Geline her hususta öz evladı gibi davranmalı ve yemek, giymek hususunda dinin emirlerine uymasını kendisinden istemelidir. Bu şu demektir: Kaynana sanki yeni gelin olmuş gibi eski günlerini hatırlamalı ve gelinine karşı kaynanasının kendisine davranmasını istediği şekilde davranmalıdır.
Kaynanasının bu derece güzel muamelelerine karşılık akıllı ve kafası çalışan bir gelin ona karşı olan hürmet ve saygısında asla kusur etmez. Böyle olunca da o ailede saadet, bereket, selamet olur. Eğer gelin hürmet değil de, hürmetsizlik ederse, o ailede hüsrandan başka bir şey olmaz.
Üzülerek ifade edelim ki, devrimizde birçok kaynanalar gelinin gelmesinden daha onbeş gün geçmeden ona karşı olan hareketlerini kabalaştırıyor ve geline karşı gayet kıskanç oluyorlar. Yukarda ifade ettiğimiz gibi gelinler ufak tefek hatalar işlese onu örtmek bir yana daha da büyüterek geline sözle hakaret ederek hakir görür sinirli hareketlerle onun beceriksiz olduğunu ifade eder yapmış olduğu işleri beğenmez. Erkek, cahil ve aile geçimi hususunda gerekli bilgiye sahip olmayınca gelin, hem kaynana ve hem de kocasının hareketlerine karşı moralman yıkılır. Hele biraz da alıngan biri ise hepten kalbi kırılır ve her ikisine karşı kalbinde gizli bir düşmanlık duymaya başlar. Bu hal ailede huzursuzluğun ve geçimsizliğin başlangıcıdır.
Bazen de kaynanalar gelinlerine karşı çok anlayışlı oldukları halde gelinler onlara karşı gayet kibirli, gururlu, cahil, inatçı ve huysuzdurlar ki, zamanımızın gelinlerinin ekserisi maalesef böyledir. Kaynanaya itaat bir yana ailede huzursuzluk çıkardığı yetmiyormuş gibi bir de kocasına annesini şikayet eder. Erkek bu hususta cahil ise kimin hatalı ve kimin kusurlu olduğunu iyice araştırmadan karısının sözüne uyarak suçu annesinde bulacak ve annesine çıkışıp onun kalbini kıracaktır. Bu sebeplerle anne babasına bağıran söven hatta düven ve anne babasını bırakıp karısına kaçan evlatların sayısı zamanımızda maalesef hayli çoktur.
Bu durumlara düşmemek için ne yapmak gerekir?
Evlenecek çağa gelen erkek aile hukuku ile anne baba hukukunu öğrenmeli her iki tarafı da incitmemek için gayet ihtiyatlı hareket etmeli ve böylece ailenin huzur ve saadetini temin etmelidir.
-
aysyzgije
12 years ago
heý ýabanjy, ne türkeçe aňlamdym, ýöňe uwladym, türkmençe ýazsaň hoşal yapjakdyk, allah-allah, ýa terjumahal soňyrak yapjaksynyzmy, hany onda teşşekkur edemiz
terjime etmage ukybym bolmanson, dine turkce goyup biljek agam.
yaswami | 2012-06-11 05:49:48
-
sukomoto
12 years ago
- öwlenmek üçin elbette huýumyzyň gözel bolmagy şartdyr.
-
aysyzgije
12 years ago
öwlenmek üçin elbette huýumyzyň gözel bolmagy şartdyr.
:D
sukomoto | 2012-06-11 06:39:24
turk dili bn rus dilinin menzeshliginin sonky nokady
-
hakykygyz
12 years ago
- Ýetirenine sag bol ýone arasynda dushunmedik zatlamda bardy...
-
aysyzgije
12 years ago
ýetirenine sag bol ýone arasynda dushunmedik zatlamda bardy...
dushunmedik zatlany ashakda yazay, jogaplajaklar tapylar.
hakykygyz | 2012-06-11 07:00:44
-
turkmentalyp
12 years ago
- gysgacha oylenmeli ya chykmaly ekenda.
yone onun onunde bashga msllr bar:
- soyushmek wajypmy?
- galyna guyji yetmese name etmeli?
aysyzgije 12 years ago- KIZ GÖRÜCÜLÜK
Evlenme çağına gelmiş genç delikanlının ana babası artık oğullarını göz baş etmek için kız görmeye çıkarlar. Kız beğendikleri takdirde iki gencin görüşüp tanışmasını sağlar, onlar da birbirlerini beğenirse, ana babasından kız istenir. Ama çoğu zaman aynı yerden oldukları için iki aile de birbirini tanıdığından uzun merasimlere lüzum kalmadan oğlan tarafı sâdece kızı istemeye giderler.
Memleketimizde aşağı yukarı her yerde görücülük usulü ile evlenilir. Yalnız büyük şehirlerin sosyetesini ( ! ) müstesna tutmak lazım. Çünkü bunlarda evlenmeler iki gencin birbirini güya yakından tanıması için epey bir süre birbirleriyle gezip tozmaları sonunda olmaktadır. Buna flört, yani âşıkdaşlık etmek deniyor. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) zamanında kız isteme konusunda oldukça serbest hareket edilirdi. Hz. Ali, Fatma anamızı Hz. Peygamberden (S.A.V.) bizzat kendisi istemişti.
Sahabeler evlenme çağına basmış kız ve kızkardeşlerini uygun buldukları kimselere bizzat kendileri teklif ederler, onlar da ya kabul veya reddederlerdi. Yine iyi ve dürüst kadınlardan doğrudan doğruya evlenme teklifinde bulunanlar olurdu. Bunun sebebi nedir? Hemen cevap verelim. Bu, bir dinî gayret, samimiyet ve sadelik ifadesiydi. Gerçekten de bir müslümana yaraşan şey budur. Kız tarafı olsun, oğlan tarafı olsun birbirlerinin din ve ahlâkından emin olduktan sonra işi uzatarak bir takım olmayacak zorluklar çıkarmak yönüne sapmamalıdır. Hatta kızını almaları için kız sahibi olan aile teklif cesaretini bile göstermelidir. Hele zamanımızda bu dini gayret ve samimiyeti göstermek daha kaçınılmaz bir hal almıştır. Dinine ve ahlâkına düşkün genç erkek ve genç kız bulmak zorlaşmıştır, ve bulunca da, tabiri mazur görün, kapışmak gerekir.
HZ. ALİ'NİN RESÜLÜLLAH (S.A.V.)'DAN KIZI HZ. FATMA'YI İSTEMESİ
Hz. Ali, Hz. Fatma (r.a.) ile evlenmek arzusundaydı. Ancak onu tereddüt içinde bırakan iki mesele vardı. Biri, mehir olarak vereceği servetinin olmayışı, diğeri de Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in Fatma (r.a.)'ya talip olmalarıydı. Hz. Ali düşünüyordu ki; bu iki büyük şahsiyetin teklifi red olunduğuna göre, kendisine nasıl verilirdi? Hz. Ali'nin yakın arkadaşları, onun içinde gizlediği ve onu çok düşündüren bu isteğini fark ederek:
«- Ya Ali, demişler, neden Fâtımaya talip olmuyorsun, sen onun en yakın akrabasısın, Resûl- i Ekremin de sana karşı büyük bir sevgi ve teveccühü var.
Hz. Ali, ümitsiz bir halde cevap verdi:
- Ebû Bekir ve Ömer'i reddettikten sonra mı?
Arkadaşlarından biri:
- Niye olmasın? Vallahi Ebûbekir ve Ömer de dahil, Müslümanlar arasında Resûlüllah'a senin kadar yakın olan kimse yoktur. Baban onun hamisi idi, annen de eşsiz bir riâyet ve ihtimamla onu büyüttü. Evinizde ve aranızda yetişti. İslâmiyet davetine ilk icâbet eden erkek de sensin.»
Bundan cesaret alan Hz. Ali, Resûlüllah'ın yanına gitti. Huzuruna girince selâm vererek yanına sessizce ve gâyet mahcup bir halde oturdu.
Hz. Ali'nin bu sükûtu üzerine Resûl- i Ekrem Efendimiz onun bir şey söyliyeceğini, ama çekindiğini anlayarak: «Ya Ali, bir şey mi söyleyecektin» diye sordu. Hz. Muhammed'in cesaret verir tarzda bu yumuşak sorusundan Hz. Ali cesaret alarak:
«Evet, ya Resûlüllah, ben kızınız Fâtıma'yı zevceliğe istemeğe geldim.» dedi.
Resûlüllah Efendimiz Hz. Ali'nin bu isteğine sâdece: «Merhaba ehlen» demekle yetindi, başka bir şey söylemedi. Hz. Ali şaşkın olarak Resûlüllah efendimizin huzurundan çekildi.
Hz. Ali Resûl- i Ekrem'in evini terk ettiğinde Peygamber Efendimiz'in cevabından hiç bir mana çıkaramadığı için Ensar'dan bazılarına bu hali anlattı. Onlar da Hz. Ali'yi müjdeleyip tebrik ederek Peygamberin kabulüne nail olduğunu söyleyip «Merhaben, ehlen» demenin, «Sen layıksın» demek olduğunu anlattılar. Ancak o zaman Hz. Ali sevinip ferahladı. Hz. Ali Peygamber Efendimizin huzurunu terkettikten sonra Resûlüllah Efendimiz kızını yanına çağırdı. «Kızım Fâtıma! Ali seninle evlenmek istiyor, sen onu kabul ediyor musun?» diye sordu. Hazret-i Fâtıma ise bu sözler üzerine sesini çıkarmayıp önüne bakınca, Resûl-i Ekrem bu sükûtu kabul ve rıza işareti addederek kızının Hz. Ali ile evlenmesine karar verdi.