Cinsel Sorunlar 1) Kadında cinsel duygusuzluk 2) Korunma ilâçlarının tatmin derecesine etkisi var mıdır? 3) Gebelik sırasında cinsel birleşmeler 4) Gebelik sırasındaki birleşmelerin yararlı yönleri 5) Doğumdan sonra birleşme ne zaman olmalıdır? 6) Âdetten kesilmenin (yaş dönümünün) cinsel istekler üzerinde etkisi var mıdır? 7) Sigara ve içki cinsel sorunlar doğurur mu? Peygamber (S.A.V.) buyuruyor ki: «Sizden biriniz karısıyla, münasebette bulunduğu zaman onu tatmine erdirecek şekilde sevişsin...»
İslam’da Evlilik ve Aile Hayatı - Abdullah Aydın (SEKİZİNCİ BÖLÜM)
-
aysyzgije
12 years ago
- GEBELİK SIRASINDA CİNSEL BİRLEŞMELER
Çoğu kez gebeliğin cinsel isteği arttırdığı mı, yoksa azalttığı mı sorusu ortaya çıkar. Fizyolojik açıdan, cinsel organlarda daha fazla kan toplandığı için, cinsel isteklerin artması gerekir. Gebeliğin başlangıcında vagina duvarlarının esnek hale gelmesi, erkekte de artan bir cinsî uyarılma oluşturur.
Gebelik sırasında cinsel birleşme ile ilgili, düşünce, iki sınıf kadın ortaya çıkarmaktadır.
Birinci sınıf kadınlar, gebe kaldıklarında kadınlıklarına daha fazla güvenmeye başlarlar. Gebe kalma korkusu da ortadan kalktığı için, cinsel istekleri o zamana kadar olmadık şekilde artar ve orgazmı da o denli tadarlar. Tabîi bu durum, ilk gebelik ve ilk zamanlar için söz konusudur. Ancak hatırlatma yapmamız gerekir ki gebeliğin yaratacağı sakıncaları göz önüne alarak çok sıkı ve derin birleşmelere yanaşmamalıdır.
İkinci sınıf, grup kadınlarda annelik sevgisi uyanır, bütün öteki arzular zayıflar. Annelik bilinci, özellikle gebeliğin orta devresinde, ceninin hareketlerini hisseden kadınlarda görülür. Bu gruptan kadınlar, geçici olarak cinsel soğukluğa yakalanır, cinsel ilişkiden tiksinti duyarlar, dolayısıyla da eşlerini cinsel birleşmeden caydırmağa çalışır lar.
Erken doğum veya düşük yapmak eğiliminde olan kadınların dışında cinsel yaşamdan bütünüyle kaçınan kadınlar, akıllıca hareket etmiş olmazlar. Bu durum, evlilikte geçimsizlik ve huzursuzluklara yol açabilir.
Erken doğum ve düşük yapmak tehlikeli olmayan kadınların dikkat etmeleri gereken hususlar vardır ki bu konuda herkesin katıldığı fikir kadının gebeliği normal gidişini izliyorsa doğumdan 8 ilâ 6 hafta önceye kadar birleşme sürdürülebilir. Yani 9. ayda cinsel birleşmeden kaçınılmalıdır. Bu süreden sonra birleşme erken doğuma yahut penisin tamamen temiz olmadığı durumlarda kadın döl yolunda mikroplanmaya yol açabilir. Bunun için son 8 ve daha olmazsa 6 hafta içinde birleşmeyi kesmek en doğrusudur. Bu süre içine girinceye dek dikkatli davranmak ve birleşmeleri de seyrekleştirmek gereklidir. Vücut yapısındaki değişikliklerden ötürü gebelik zamanında vagina kısalır ve genişleme kabiliyeti azalır. Aynı zamanda kadının karnı üzerine baskı yapılmaktan kaçınılmalıdır.
Gebelik sırasında birleşmelerin yararlı yönleri:
Kocasını seven her kadın, gebeliği sırasında gerek ruhî, gerekse bedenî hususlarda kocasına önceden gösterdiği yakınlığı aynen göstermek gerektiğini kuvvetle hisseder. Kocasına bağlanmak ve sığınmak gereğini fazlası ile duyar. Kocasının kendisine ilgi duymasını, okşamasını ister. Zira kocasının artık kendisini sevimli bulmayacağından korkar. İşte bu sırada kocası onu incitmemek için birleşmeden kaçınırsa, bunu ihmal kabul eder ve ruhunda büyük acı duyar. Kalbinde açılan yara, birleşmekte bulunmaktan yoksun kalmanın vereceği bedenî ıstırap ve sıkıntıdan çok daha ağırdır.
Bunun için kadın, her zaman olduğu gibi gebelik sırasında da kocası ile birleşmeyi ister. Bunda haklıdır. Çünkü düzenli şekilde birleşmeden tatmin olmaya alışmış bir erkek için birdenbire perhize çekilmek ve yine de karısını okşamayı sürdürmek imkânsız gibi bir şeydir. Tıpkı eskiden birleşmeye hazırlanırken yaptığı gibi karısını sevsin, okşasın. şehevî hislerle adamakıllı gıcıklansın, sonra da geri çekilsin. Cinsî perhizin zararsızlığını en hararetli şekilde savunan uzmanlar bile kabul etmektedirler ki, şehevî duyguların böyle üstüste ve sık sık baskı altına alınması ve zoraki frenlemeler sinir bozukluğuna, hiç değilse iç sıkıntısına ve çalışma gücünün azalmasına yol açabilir.
Fakat kadın eğer kocasını seviyorsa, kocasının kendisine cinsel yaklaşımını engellemeyecektir. Eğer dinen günâh kazanmak istemiyor ve kocasının harama bakmasını, kendisinden soğumasını istemiyorsa...
-
aysyzgije
12 years ago
- DOĞUMDAN SONRA CİNSEL BİRLEŞME
Orgazma varmayan kadınların çoğu ilk doğumdan sonra cinsel soğukluktan kurtulabilir. Bu, genellikle psikolojik nedenlere dayanır: Kadın artık bir takım cinsel engellerin ortadan kalktığını hisseder ve kadın olarak yerini sağlamlaştırmıştır. Çocuk sayesinde mutluluk kazanmıştır. Kocasına olan sevgisini derinleştirir ve doğum sınavını başarıyla verdiği için utangaçlık ve çekingenliğinden çok şey kaybetmiş, kocasına karşı daha serbesttir. Vagina genişlediği halde ilk doğumdan sonra kadın cinsel yaşamında daha fazla tatmin olur. Fakat bu çocukla beraber kocasına karşı görevlerini unutmayan kadınlar için geçerlidir. Bazı kadınlar, çocukdan sonra kocalarına karşı olan görevlerini ya bütünüyle veya kısmi olarak unuturlar. Belki de gücünden fazlasını yeni doğmuş bebeğe harcar ki sonunda bitkin düşer. Bu bitkinlik de kadının arzularını oldukça azaltır.
Kadın yatar yatmaz dinlenmeyi ve uyumayı ister. Bu da erkeği karısından soğutabilir. Bu konuda kadınlar hassasiyeti bir tarafa bırakmalı, annelik görevi ile beraber kadınlık görevlerini yürütmeyi bilmelidir. Aksi takdirde kocasının yerinde isteklerine cevap vermeyen bir kadın, günâh kazanmaktan başka bir şey kazanmış olamaz. Çünkü hastalık halleri dışında kocasının cinsel isteğine cevab vermeyen kadına, kocası kendisine küs kaldığı sürece Allah ve melekler lânet ederler.
Doğumdan sonra birleşme ne zaman olmalıdır?
Doğumdan sonra bir buçuk ay birleşmemek gerekir. Dinimizin 40 gün ya da daha fazla süren lohusalık müddetince birleşmeyi yasak kılmasının bir hikmeti de budur. Gebelik ve doğum sırasında kadının üreme organları derin değişikliklere uğrarlar. Bunların eski durumların a dönebilmeleri için beş altı hafta gereklidir, işte normal duruma dönmeyi aksatmamak için, bu süre içinde birleşmede bulunmamak doğru olur. Doğumdan sonraki ilk birleşmede erkek, eşine zifaf gecesindeki gibi şefkatli davranmalıdır.
Yaş Dönümünün Cinsel İstekler Üzerinde Etkisi Varmıdır?
Bazı kadınlarda yaş dönümü (âdet kesilmesi) devresi ile birlikte cinsel isteklerde ve duygularda artış görülür. Birçok durumlarda bunun nedeni, vajina ve rahimde büzülme durumudur. Bazı durumlarda ise dış üreme organlarındaki bir iltihaplanmadan ileri gelir. Cinsel istekleri zaten yüksek olan şehvetli kadınlarda ise bu artış, cinsel hayatın sonuna gelme korkusundan ya da gebelikten kurtulmanın verdiği ferahlanmadan ileri gelir.
-
aysyzgije
12 years ago
- SİGARA VE İÇKİ, CİNSEL SORUNLAR DOĞURUR MU?
Sigara:
Sigara, insan sağlığına zararlı bir kuru içkidir. İçinde taşıdığı nikotin adı verilen zehir, büyük çapta beyne zarar verir. Altmış sigarada altı gram nikotin vardır ki, bu zehir miktarı bazan insanı öldürebilir.
İçki kadar tehlikeli olan sigaranın cinsel istekler üzerinde yaptığı olumsuz etkiler, tecrübeten sabittir. Dünya Sağlık Teşkilâtı, sigaranın insanın sağlığını mahvettiği gerekçesiyle, sigaraya karşı mücadele savaşı vermektedir.
Şimdi biz, sigaranın, ilmin tespit ettiği zararlarından birkaçını yazalım.
1 - Cinsî iktidardan düşürür. Sigara içenlerin erkeklikleri azalır, kadınların da kısırlaşmasına sebep olur. Gebe kadınlarda, tütünün içinde bulunan nikotinin çocuğa geçtiği, emzikli kadında da süte nüfuz ettiği tesbit edilmiştir. Yirmi sigara içen gebe bir kadının çocuğunda zehirlenme alâmetleri görülmüştür.
2 - Kan bileşimini bozar. Damarlarda bozukluklara, dolayısıyla kalb bozukluklarına, baş dönmelerine, diğer zihni bozukluklara, mide ve bağır saklarda ârızalara, sebep olur. Mide nezlesi ve mide eksiliği vücuda getirir. Akciğerden, bağırsak yolundan sinir sistemine ve damarlara tesir eder. Damarlarda kan baskısı artar, nabız fazla atar. Nefes darlığı, yarım başağrısı, el titremeleri, sinirlilik ve uykusuzluk nöbetleri hep çok sigara içmenin kaçınılmaz neticesidir. Ayrıca aşırı tiryakilerde görülen tütün zehirlenmesi akıl ve beyin üzerine tesir eder. Beyin damarlarında meydana gelen kan pıhtılaşması dolayısı ile felç bile meydana gelebilir; hattâ kalb damarları tıkanırsa ölüm de olur.
3 - İştahsızlık doğurur. Sigara içenlerde iştahsızlık, hazımsızlık ve tadsızlık devâm eder. Nefes buruları zifirli ve kurumlu olduğundan göğüslerde hırıltı yapar ve yürürken de tıkanıklık meydana getirir. Hastalıklara karşı vücudda direnç azalarak herhangi bir hastalığa tutulma tehlikesi mevcuttur. Midede yaralar açılmasında tütünün tesiri olabilir.
Sigaranın bu zararlarını bildikten sonra, sanırım sigarayı içmek akıl işi olmasa gerek. Gerek ferdi, gerekse âilevi, hayatın düzenini sarsan sigara, maddî ve manen zararlarından ötürü, dinimizde fakirlere haram, zenginlere ise mekruh kılınmıştır.
İçki:
Sigara gibi içkinin de insan sağlığına zararları büyüktür. Fakat açtığı sosyal, ahlâki ve ekonomik zararlar çok daha büyüktür. Çünkü sigaranın zararları sadece ferdi ve cüz'i de olsa ekonomiktir. Fakat içki öyle midir?
Dinimiz, başta vücudu tahrip eden ve ocaklar söndüren bu kötü alışkanlığı bu nedenle haram kılmıştır.
Peygamberimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır:
«İçkiden sakınınız. O bütün kötülüklerin anasıdır.»
Eski zamanlarda vaktini Allah'a ibâdetle geçiren bir adam vardı. Yoldan çıkmış bir kadın, adama tutuldu. Kölesini göndererek bir dâvada şâhitlik etmesi bahanesi ile onu evine çağırdı. Adam da köle ile birlikte kadının evine gitti. Her geçtiği kapı arkasından kapanıyordu. Böylece onu yanındaki köle ile birlikte dolu bir desti içkinin bulunduğu güzel ve çekici bir kadının yanına götürdüler.
Kadın adama dedi ki:
«Seni şâhitlik için çağırmış değilim, seni çağırmamın sebebi ya benimle cinsî temasta bulunman, ya da şu içkiden bir kadeh içmen veyahut da şu köleyi öldürmen içindir.»
Adam (en az zararlı olan günâhı tercih etmiş olmak düşüncesiyle) «içkiden bana bir kadeh ver.» dedi. Adam bir kadeh içince daha da istedi, böylelikle içkiyi bitirdi. Arkasından hem kadının ırzına geçti, hem de köleyi öldürdü.
İçkiden kaçınınız.
Yemin ederim ki içki ile iman bir araya gelemez. Muhakkak ki biri öbürünü kovar.
Başka bir rivâyete göre ise hadis şöyle sona ermektedir:
«Şu üç kimse hiç bir zaman Cennete girmeyecektir. Yaptığı iyiliği başa kakanlar, ana babalarına karşı gelenler, içki içmeye devâm edenler.»
Bu hadislerle içkinin bütün kötülüklerin anası olduğu, içkiye alışan bir kimseden her türlü kötülüğün beklenebileceği ve bu yüzden de içkinin bizzat kendisinin lânetlendiği gibi, içenin, sunanının, satıcısı ve satın alıcısının, hamalı ve hamala taşıttıranının da Allah'ın lânetine uğradığı dile getirilmektedir. Gerçekten içkili, kadınlı eğlencelerin yaygınlaştığı günümüzde içkinin nice canlara mal olduğu, bir o kadar ocaklar söndürüp yıktığı, alışılmış olaylardır. Hele içip içip de zil zurna sarhoş olup çoluğunu çocuğunu döven, konusunu komşusunu rahatsız eden ayyaşlara ne demeli?
Hadiste geçtiği gibi içki ile iman bir arada bulunmaz. Senenin üçyüz altmış beş günü kötülüklerin başı bulunan bu içkiyi yudumlamadan yataklarına yatmayan zavallıların dinleri, imanları hakkındaki hükmü bu hadisi şerîf çok iyi vermektedir?
İçkinin içtimai zararlarına yukarıda geçen hadisi şerîfin ışığı altında değindikten sonra ferdî zararlarına değinebiliriz.
Konumuz cinsel sorunlar olduğuna göre, zararların başında da cinsellik açısından doğuracağı olumsuz etkiler olacaktır.
Şimdi ilmi verilere dayanarak bu zararları maddeler halinde yazalım:
1 - İçki, öyle korkunç bir hastalıktır ki, içki müptelâsı kadın gebe olduğunda ceninin ya doğarken ölümüne yahut da diri doğabildiği takdirde en müzmin hastalıklara mahkûm olarak yaşamasına sebebiyet verir. Alkolizmden ileri gelen irsiyet bozuklukları daha ziyade anneden geçer.
2 - İçki, kullanan erkeklerde ve kadınlarda kısırlık yapar. Çünkü içki, husyelerde tedâvi edilmez yaralar açar ve bu yaralar en sonunda tohum hücresi yapma kabiliyetini öldürür. Tohum hücreleri alkolün tesiri altında değişikliğe uğrar, miktarları azalır ve sonunda büsbütün kaybolurlar. Kadında ise, ceninin teşekkülü için varlığı şart olan yumurtacıkları harab eder.
3 - Ve içki beyin hücrelerinde zamanla tahriplere, hâfıza bozukluklarına sebep olur. Karaciğeri yağlandırarak siroza zemin hazırlar.
4 - Daha ziyade kadınlarda olmak üzere içki kullananlarda rûhi ve ahlâkî çöküntü olmaktadır.
5 - İçki kullananların beden uzuvları daha önce zaaf ve atâlete uğrar. Bu yüzden de daha erken ölürler.
İçkinin bu ferdi zararları, cinsel yaşamı mahveden, evliliği sarsan en büyük unsurlardandır.
Her gün müşahede edilmekte, yayın organlarından öğrenilmektedir ki, içki giren evden saâdet ve huzur çıkmakta, hattâ ocak sönmekte.
-
aysyzgije
12 years ago
- RÜYADA BOŞALMAK (İHTİLÂM)
Rüyada boşalmak kadından ziyade erkekte hâsıl olan bir durumdur. Erkeğin elinde olmadan uykuda boşalması, fazla meni birikmesinin doğurduğu bir sonuç olmakla beraber kişinin içinde bulunduğu ruhsal ortama ve gündüzün kafasını kurcalayan düşüncelere de bağlıdır.
Çok sık olarak rüyada boşalmalar, fizyolojik açıdan anormaldir. Her ne kadar bu, irâde dışı bir durum ise de, buna hazırlayan sebeplere engel olunduğu takdirde, önüne geçilebilir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi meni birikmesi sonucu rüyada oluşan boşalma, anormal bir durum değildir. Ancak kişi cinsel rüyalarla beraber orgazm oluyorsa, o zaman bunda bir anormallik olduğu düşünülebilir. Öyleyse buna ortam hazırlayan sebepler nelerdir? Sık olarak rüyada boşalma, aşırı cinsel uyarılmalar yüzünden oluşabildiği gibi uykuda cinsel organlara dokunmakla veya giyilen çamaşırların sonucu da oluşabilirler. Bunu önlemek için dar pijama, don v. s. giymemek ve kolları yorganın üstüne çıkarmak gerekir.
Rüyada boşalma, genellikle bekâr erkeklerde görülür. Evlilerde ise eşin cinsel görevini yerine getirmemesi sonucu görülür.
Buna rağmen rüyada boşalmayı oluşturan sebepler engellendiği takdirde bu durum kontrol altına alınabilir. En iyi kontrol ise perhizdir.
Çünkü bütün arzuların kaynağı midedir. Nitekim Peygamberimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır:
«Şeytan, damardaki kan gibi vücutta dolaşır. Geçiş yollarını açlıkla daraltınız.»
Evet hadis-i şerifte buyurulduğu gibi insanın nefsini en çok kıran şey açlıktır. Çünkü kan kalbe fazla hücum etmediği için sakin olur.
Nefsi kırmanın özellikle bekârlar için faydası çoktur. Bir kere, rüyada boşalmaya engel olduğu için, yıkanma zaruretini ortadan kaldırır. Bu da sabah namazını kaçırma, sıcak su bulamama, soğuk suyla yıkanıldığında üşütme endişelerini ortadan kaldırır.
Peygamberimiz (S.A.S) buyuruyor ki:
«Ey gençler evleniniz. Evlenmeğe gücü yetmeyenler ise, oruç tutsunlar. Zira oruç, şehveti kırar.»
Görülüyor ki Allah'ın Resûlü şehvetin her türlüsünün önüne ancak oruç gibi bir perhizle geçilebileceğini buyurmaktadır.
aysyzgije 12 years ago- KADINDA CİNSEL DUYGUSUZLUK
Kadında bir nevi iktidarsızlık olarak adlandırılan cinsel duygusuzluk, aşağıda sıralayacağımız dört unsurdan birinin veya birkaçının aksamasından ileri gelir.
a) Kadının duygusuz kalışının birinci nedeni cinsîyet (üreme) organlarındaki yapı ve gelişmede bir bozukluk olmalıdır.
b) İkinci neden omurilikle duygusuzluk veya zedelenmeden ötürü sertleşme merkezinin işlememesi ve heyecanları taşıma işini başaramamasıdır.
c) Üçüncü neden beyinde ruhî veya organik nedenlerle bir çalışma düzensizliğinin meydana gelmesi, beyinin cinsel heyecan yetkisini yitirmesidir.
d) Sonuncu neden ise, hormon salgılarında bir dengesizlik, düzensizlik bulunmasıdır. Kadında iktidarsızlık yaratan bu nedenler, hemen hemen aynı, erkekte de iktidarsızlığı oluşturur.
Ancak cinsel istek, daha çok cinsîyet bezlerinin düzenli çalışması ve beyinin beş duyudan gelen izlenimleri şehevi heyecan şekline çevirebilmesiyle sağlandığı için, cinsel duygusuzluğun nedenlerini daha çok bu iki aksaklıkta aramak gerekir. Çoğunlukla bir orada bulunan bu iki neden, bedenî bir arızaya bağlı olabilir. Bunun en sık rastlanan şekillerinden biri kızlık zarının yırtılması sırasında erkeğin beceriksizliği, kabalık gibi bir nedenle fazla acı duyulması ve kadında birleşmeye karşı korku yaratılmasıdır. Bu korku, cinsel isteksizlikle sonuçlanabilir.
Bazen beyin ile üreme organları arasında bir isteksizlik doğurucu ilgi olabilir. Örneğin, erginlikten önceki bir iç salgı bezi bozukluğu, kadının üreme organlarının ve ruhî yapısının gelişmesine engel olabilir. Böylece hem organik hem psikolojik bakımdan bir çocuksuluk meydana gelebilir. Böyle bir gelişme eksikliği, hem cinsel heyecan duyulmasına, hem de birleşmenin başarılabilmesine imkân vermez. Bazen frengi gibi bir hastalık yüzünden, hem beyin hem de omurilikte bir zedelenme meydana gelebilir ve böylece cinsel duygusuzluğun nedenlerinden ikisi bir arada, kadının ruh ve heyecan hayatını etkilemiş ve cinsel duygusuzluk yaratmış olabilir. Beyinde bir çalışma aksaklığı ile hormon düzensizliğinin bir arada bulunması da mümkündür. Aslında en çok görülen durum da budur. Çünkü bir hormon bozukluğu ile birlikte olamaz, sadece beyinin bir takım ruhi nedenlerle tutuklaşması, ancak kadının bilinçaltındaki bir takım karışıklıklar, nevrozlarla ilgili bulunabilir. Ancak, bu son çeşitteki cinsel duygusuzluklar küçümsenmemelidir. Oysa gerek erkeğin gerekse kadının, ruhun olduğu kadar bedenin de hakkını vermeleri gerekir. Bu fıtrî bir ihtiyaçtır. Hele beden ve ruhun birbirine bağlı bir bütün olduğu düşünülürse, bedenin en tabiî hakkı olan sükûnete kavuşamaması durumunda ruhda bir takım (depresyonlar, nevroz, delilik gibi) arızalar baş gösterecektir. Erkeğin iktidarsızlığında frengi, bir takım korkular, çocukluktan kalma anılar, bilinç altına yerleşmiş ürkeklik duyguları tutukluk yaratır, erkek birleşmeyi başaramaz hale gelir. Erkekte olan bu ruhî tutukluklar kadında cinsel duygusuzluk oluşturur.
Yine erkeğin çabuk boşalma gibi bir «bel gevşekliği» hastalığına yakalanması ve tedavi olmaması durumunda da kadın orgazma ulaşmayacağından, bu durum da kadını cinsel duygusuzluğa itecektir.
Erkeğin bu durumlarında kadına bir suç isnat edilemez. Bilâkis kadının cinsel hakkını yerine getirememenin yanında kadını cinsel soğukluğa itmenin sebebi olmakla erkek suçludur.
Kocası tarafından cinsel mağduriyete mahkûm edilmek istenen kadın Hambeli'ye ve Mâlikî müctehidlere göre mahkemeye başvurabilir. Erkeğin karısını cinsel mağduriyete mahkûm etmesi haram olduğu gibi, daha âbid bir kul olabilmek için cinsel hayattan çekilerek karısını yalnızlığa terk etmesi de dinimizce haramdır.
Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor:
- Osman b. Maz'unun karısı, (ki o, kocası için kınalanan, güzel kokular sürünen ve giyinen güzel bir kadındı) bir gün dikkati çeken perişan bir halde yanıma geldi.
Resûlullah onu bu halde görünce bana şöyle söyledi:
- Ya Aişe! Huveyle'nin üstü başı ne perişan bir halde böyle.
Ben:
- Ey Allah'ın Resûlü! O, (kocası kendini ibâdete verip onunla ilgilenmediği için) kocasız bir kadın gibidir. Bu sebeple üstüne başına bakmaz oldu. (O da kocası gibi) gündüzleri oruç tutuyor, geceleri namaz kılıyor.
Bunun üzerine Resûlullah Osman b. Maz'una haber saldı. Gelince de onu:
- Ya Osman! Benim sünnetime aykırı mı gidiyorsun? diye sorguya çekti. Sonra da şöyle buyurdu:
«Öyle yapma. Bâzen oruç tut, bazen tutma. Geceleri hem namaz kıl, hem de uyu. Çünkü cesedinîn üzerinde hakkı vardır, gözünün üzerinde hakkı vardır, zevcenin de sende hakkı vardır.» (Buharî).
Bu hadisde bahis konusu edilen namaz ve oruçlar, farz ibâdetlerin dışında kalanlardır. Farzlar elbette yapılacaktır.
Bu hadis bize, erkeğin hiç bir şekilde eşine karşı cinsel görevden kaçınmayacağını göstermektedir. Aynı şekilde kadın da kocasına karşı cinsel görevlerini yerine getirmelidir. Cinsel soğukluk, buna mâni değildir. Kadın da erkek de, cinsel soğukluk, duygusuzluk eğer sadece bedeni bir arızadan doğuyorsa, bir doktora gidip bunun hal çaresine bakmalıdırlar . Çünkü İslâm, hiç bir durum da eşlerin birbirlerine eza vermelerine, haklarını çiğnemelerine izin vermez. Cinsel soğukluk eğer psikolojik ise, o zaman da kadın ve erkek bunu aralarında konuşarak, anlaşarak halletme yoluna gitmelidirler. Bu rûhi durum, erkekten doğuyorsa, erkek karısını aşk oyunlarıyla cinsel birleşmeye hazırlamalı, orgazma vardırmalıdır. Kadın, daha önce kocasından gördüğü kaba muameleden ötürü, kendisinde cinsel isteksizlik oluşmuşsa, bu durumda korkusunun nedenini kocasına anlatmalı, beraberce mutluluğa varmalıdırlar. Gerek kadın gerekse erkek de cinsel duygusuzluk psikologlarca çözümlenecekse, o zaman da bu işi bir ruh uzmanına giderek çözümlemelidirler.
Görüldüğü gibi, hal olmayan hiç birşey yoktur. Yeter ki işin püf noktası bilinsin. Kadında cinsel soğukluğu yaratan başka bir sebep de gebe kalma korkusudur. Bu korkudan ötürü kadın, cinsel heyecan duymaz. Böyle, gebe kalma korkusuyla kendilerini cinsel soğukluğun zindanına atmış olan kadınlar bilmelidirler ki, Allah'ın izni olmadan hiç bir dişi gebe kalamaz. Allah diledi mi, bütün korunma sebeplerini ortadan kaldırır. Bu yüzden boşuna üzülmüş, bedeni zevklerden kendilerini mahrum etmiş, dolayısıyla kocasının cinsel hakkını çiğnemiş olur. Bunda ise en büyük kayıp yine kadının olmakta. Cinsel doyumsuzluk kadının hem dünyasına hem de âhiretine zarar vermektedir. Bedenin tabîi hakkı olan sükûnete kavuşmamanın doğurduğu kırgınlık ve sinirsel çözülme kadın için dünyevi zarardır.
Zevk duymadığı için kocasının arzularına anında ve gereğince icabet etmemesi, dolayısıyla kocasını kırması, Allah'ın ve meleklerin lânetine uğraması sebebiyle âhireti açısından zarardır.
Korunma ilâçlarının tatmin derecesine etkisi var mıdır?
Her tür korunma aracının kullanılması tatmin derecesi üzerinde etkisi büyüktür. Ne var ki bu etkinin derecesi, kişiden kişiye az veya çok, değişmektedir. Korunma tedbirlerinin tam zevk almama gibi insan ruhu üzerinde olumsuz etkiler yaratmasının dışında bedensel bir takım arızalara yol açtığı bilinen bir gerçektir. Uzun süre azl yapmak (meniyi dışarı akıtmak), vajina içini kimyevî maddeler ve sıvılarla yıkamak, lâvaj gibi usuller, üreme yollarında iltihaplanmalara yol açar.
Korunma ilâçlarının bazısı da göğüs ve rahim kanserlerine, muhtelif kadın hastalıklarına ve sinirsel rahatsızlıklara, zayıflatma, şişmanlatma gibi beden üzerinde değişiklik oluşturmaya neden olmaktadır.